Mart, 2011 için arşiv

SÜRYANİLERDEN BASIN AÇIKLAMASI

Posted in Haberler with tags on 31/03/2011 by Karakök

Asuri Süryani kuruluşları bir
bildiri yayınlayarak, AKP’den Aday
adayı olan Ferit Markus Ürek’in adaylığını desteklemediklerini açıkladılar. Asuri
ve Süryani dernekleri, AKP ile kötü bir zaman geçirdiklerini
söylediler.

BASINA VE KAMUOYUNUN DİKKATİNE

Türkiye’de 12 Haziran 2011 de yapılacak parlemento
seçimlerinde AKP’den Aday adayı olan Süryani asıllı Ferit Markus
Ürek’in
kamuoyu ile paylaştığı ‘’ TUM SURYANILER BENI DESTEKLIYOR
‘’ bildirisi
ile ilgili ne Süryani halkının ne Avrupada bulunan sivil toplum
kuruluşları ve Metropolitliklerin nede kendisine referans olarak
gösterdiği Türkiye’de bulunan başda Mor Gabriel Manastırı ve diğer
manastırların desteği yoktur. Ferit Markus Ürek’in aday adaylığını
açıkladığı günden bu yana kamuoyunda Türkiye’de Süryanilerin sosyal,
kültürel ve dinsel sorunlarını dile getiren Mardin-Midyad Süryani kültür
derneğinin ve Süryanilerin dini merkezi konumunda olan Mor Gabriel
manastırından bu konuda destekleyen bir basın açıklaması yapılmamıştır.
Türkiye’de özellikle Turabdin’deki (MARDIN)Kilise ve
manastırların bu
güne değin hiçbir seçim sürecinde doğrudan veya direk olarak adres
gösterdiği bir parti olmamıştır. Manastırlar tarafsızlık ilkesini bu
güne kadarda hep korumuştur. Keza o kadar farklı görüşden insanların bir
araya geldiği İSTANBUL Mezo Der’in de direk adres gösterdiği bir parti
bu güne değin olmamıştır.Ama AKP’den aday adayı olan Ferit Markus Ürek
konusunda bizim hazırladığımız bu deklerasyona imza atmayarak bir tek
Mezo Der AKP den yana tavrını göstermiştir. Asılsız ve kurum desteği
olmadan kamuoyunu yanıltan AKP’den Aday adayı olan Ferit Markus
Ürek’in
adaylığı ise kişiseldir ve ancak kendini bağlar.

Cumhuriyetden günümüze kadar gelmiş geçmiş tüm
iktidarlar içinde Süryani halkı en kötü dönemini AKP döneminde
yaşamıştır. Aşağıda kısaca sıraladığımız nedenlerden ötürü AKP’den aday
adayı olanları desteklemiyor ve doğru bulmuyoruz.

1-) 2010 yılında İsviçre de Minare hadisesi olduğunda
Diyarbakır Kadim Meryem Ana Süryani Kilisesi Papazı YUSUF AKBULUT, Çan
kulelerinin yıkılması için İslamcı yobazlar tarafından tedhit
edilmiştir. Olayın geçtiği yer olan Diyarbakır’dan, Diyarbakır AKP
yönetimi bu olayı kınayan ne bir mesaj, nede basın açıklaması
yapmamıştır.

2-)2010 yılında Mardin_Nusaybin’ de Mor Yakup kilisesinin duvarları
çirkin ve hakaret içerikli yazılarla tahrip edildi. Mardin AKP den veya
Devlet erkânından olayı kınayan bir mesaj olmadı bu güne değin.

3-)2010 Yılında Mor Gabriel manastırına giden yol tabelası karalandı.
Tamda Mor Gabriel mahkemesinden 1-2 gün evvel. Yine AKP den ses yok.

4-)2010 Ekim ayında ATV de yayınlanan AŞK BİR HAYAL DİZİNDE Süryani
halkının örf-adet, gelenek, görenek ve aile yapısı aşağılanırken (Bu
kanal ÇALIK grubuna ait. Yani AKP nin yandaşı TV. AKP genel başkanı
Tayyip’in yakın dostu.)Devlet erkânı olan AKP den hiç ses çıkmadı.
Çıkmayınca hepinizin bildiği üzere bizler ATV yi kınama kampanyası
düzenledik.

5-)Ayrıca AKP’nin DEMOKRATİK AÇILIMINDA; SÜRYANİ HALKI hiç kayda
alınmadı. Türkiye’de ve Avrupada yaşayan biz SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİNİN
talepiyle SÜRYANİ HALKI ile ilgili DEMOKRATİK AÇILIM TALEPLERİMİZİ
Kamuoyu ile paylaştık. Yani Süryani Halkı AKP nin ne idüğü belli
olmayan, içinde hangi maddeler olduğu hala bilinmeyen bu demokratik
açılımı değil, Geçtiğimiz 15 Ağustos 2010’da Kamuoyunda paylaştığımız
deklerasyondaki SÜRYANİ AÇILIMININ arkasındayız. O deklerasyondaki
taleplerimizi bu güne değin AKP gündeme dahi getirmemiştir.

6-) 9 yıllık iktidarı boyunca AKP Süryani halkına sürekli Baskılar,
vatanına geri dönen Süryanileri hırsızlık olayları ile korkutarak,
güvenlik güçleri tarafından sahip çıkılmayarak geri dönüşleri cazip hale
getirmekden bilerek uzak kaldı. Çünkü AKP, Süryani halkının anavatanına
geri dönmesi konusunda samimi değil. Bu konuda Anayasal bir güvence
henüz hazırlanmış değil.

7-) 2011 yılında MARDİN VALİSİ (AKP nin atadığı) ile DEYRUL ZAFARAN
metropoliti arasında KOLTUK hiyerarşisinin ardında yatan gerçek,
AKP’nin
Hiristiyanlara ve Süryani Halkına bakış açısını bir kez daha
göstermiştir.

😎 2011 Mart ayında ŞIRNAK-İDİL de bulunan MERYEM ANA KİLİSESİNİN
misafirhanesi yine AKP nin KÜLTÜR BAKANLIĞI tarafından yıkım kararı
çıkartıldı.

9-) 2003 yılında çıkan İMAR yasası ile ilgili
‘’İBADETHANELER‘’
yasası ek genelge yayınlanarak Kilise, manastır gibi dini kurumların
inşaası, restorasyonu hala Valiliğin kararına bağlı. Keyfi uygulama bu
güne değin sürmekde. Yani bu gün ülkede bir kilise inşa etmek ya da
restore etmek Valiliğin iki dudağı arasındadır.

10-Yine referandum öncesi meydanlarda 72 milyonun gözü
öününde AKP genel başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan CHP’ye
kendince yüklenerek; Başörtülü kızkardeşlerimin kıyafetini Rahibe
Kıyafetine benzetemezsiniz.’’ Diyerek Hiristiyanların önemli
bir dini
değeri olan Rahibe kıyafetlerini aşağılayarak Süryani halkını derinden
üzmüştür. İşte AKP’nin anlayışı.

11-AKP’nin Diyanet İşlerinden Sorumlu devlet bakanı
Faruk Çelik ise bir TV programında ‘’Hiristiyanlığı, Gâvurun
dini ‘’
olarak niteliyerek ülkemizde AKP gibi anlayışların Ötekilere bakış
açısının gerçek yüzünü ortaya çıkarmıştır. Bakanın bu talihsiz
açıklamasını kınayan Midyad Süryani Kültür Derneği 2.başkanı Yuhanna
Aktaş’a jet hızıyla bir ordu avukat aracılığı tazminat davası
açılmış ve
halen yargılama sürmektedir.

En önemlisi AKP, 9 yıllık iktidarı boyunca SÜRYANİ halkına hiç bir şey
yapmadığı gibi Süryani halkının bir mirası olan MOR GABRİEL manastırını,
AKP li MARDİN Milletvekili SÜLEYMAN ÇELEBİ’nin Aşireti aracılığı ile
topraklarına el konulmak istendi. Hala çözülemeyen 3 yıldır süren Mor
Gabriel davası SÜRYANİ halkını yeterince üzmüştür.

İktidarı büyük bir sayı ile elinde tutan AKP istese 1 günde Yasa
çıkartacak güçdedir. Azınlıkları ilgilendiren yasaları bu güne değin AKP
neden? Çıkarmadı. Hem parlementoda sandalye sayısı, hem güç olarak AKP
büyük bir potansiyele sahipken üstelik.

Kıyak emeklilik yasasını bir günde çıkaran bir meclise sahip ülkemizde
istese AKP Mor Gabriel sorununu bir günde çözecek yasalar çıkarabilir
neden çıkarmıyor sizce?

İzmir Süryani platformunun kaleme aldığı bu bildiriyi biz aşağıda
imzası olan kurum, kuruluşlar ve federasyonlar olarak yukarıda
saydığımız nedenlerden ötürü ne Süryani halkının nede bizlerin Ferit
MARKUS ÜREK’in AKP’den Aday adaylığı ile ilgisi yoktur.

1- İZMİR SÜRYANİ PLATFORMU

2-MİDYAT SURYANI KULTUR DERNEGI

3-ALAGOZ KOYU YASATMA VE KALKINDIRMA DERNEGİ

4-İSVEÇ ASUR-SÜRYANİ-KELDANİ BİRLİĞİ

5-İSVEÇ AÇSA TV

6-İSVEÇ ASUR FEDERASYONU

7-İSVEÇ ADO

8-ORTA AVRUPA ASURİ FEDERASYONU

9-WİESBADEN MEZOPOTAMYA ASURİ DERNEĞİ

10-GUTERSLOH MEZOPOTAMYA ASURİ DERNEĞİ

11-AUSBURG MEZOPOTAMYA ASURİ DERNEĞİ

12-DUİSBURG ASURİLER BİRLİĞİ

13-BERLİN ASURİLER BİRLİĞİ

14-İSVİÇRE MEZOPOTAMYA KÜLTÜR MERKEZİ

15-VİYANA ASURİ DERNEĞİ

2 Nisan cumartesi Tütün Deposu etkinliği

Posted in Direnis, Duyurular with tags on 31/03/2011 by Karakök

20 Ağustos 2007 tarihinde Beyoğlu Emniyet’inde gözaltına alınan Festus Okey,
polis silahından çıkan kurşunla öldürüldü. Festus Okey’in katil zanlısı, 3,5
yıldır görevini belindeki silahıyla sürdüren bir polis. Mahkeme ise bunca
zamandır Festus’un kimlik bilgilerini beklemek dışında hiçbir şey yapmadı.
Öldürüldüğü karakoldaki kamera kayıtlarının silinmiş olması ve davanın
gidişatını yakından ilgilendiren delillerin soruşturulmaması mahkemeyi
ilgilendirmiyor. Festus’un adına adalet aramak için davaya müdahale
başvuruları reddediliyor ve mahkeme bu kişileri sindirmek için haklarında
suç duyurusunda bulunuyor.

Festus Okey’in yaşadıkları, Avrupa dahil dünyanın her yerinde göçmenlerin
karşılaştığı ayrımcılık, şiddet ve haksızlığın bariz göstergesidir. Benzer
suçların çokça yaşandığı Türkiye’de, Afrikalı bir sığınmacının polis
tarafından öldürülmesi davasını özellikli kılan, sadece unutturmak ve
zamanaşımına uğratmak üzere kurgulanmış olan yapısı. Davaya ne Birleşmiş
Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin, ne de gönüllü avukatların
müdahil olmasına izin veriliyor. Adalet mekanizması adeta, “eğer resmi bir
kimliği yoksa o insan yoktur; ve olmayan bir insanı öldürmek de cinayet
sayılmaz” diyor.

Biz Göçmen Dayanışma Ağı olarak ulusal bir sınırı geçmiş olmak dışında hiç
bir cürüm işlememiş göçmenlerin suçlu ilan edilmelerini, ayrımcılığa
uğramalarını, alıkonma merkezlerine kapatılmaları, en temel haklardan mahrum
bırakılmalarını, sınırdışı edilmelerini kesinlikle kabul edilemez buluyoruz.

Önümüzdeki duruşma 26 Nisan Salı günü saat 14.00’te Beyoğlu Adliyesi 4. Ağır
Ceza Mahkemesi’nde yapılacak. Bizler yine orada olacağız ve yine mahkemeye
müdahil olmak için dilekçe vereceğiz. Muhtemelen yine talebimiz reddedilecek
ve hakkımızda suç duyurusunda bulunulacak. Ama yine de böylece, katledilmesi
hak görülen tüm diğerleri gibi Festus’un da yalnız olmadığını, ölmüş olsa
bile suskun olmadığını, sandıklarından çok daha kalabalık ve güçlü olduğunu
göstereceğiz.

Festus, bizim kardeşimiz. Bu nefret dolu, ürkütücü ayrımcılığa sessiz
kalmamız mümkün değil!

*Sizleri de Festus Okey davasına müdahil olmak üzere 2 Nisan Cumartesi günü
Tütün Deposu’nda sürmekte olan “TİHV – Ateşin Düştüğü Yer” sergisinde
açacağımız masaya bekliyoruz. *

Göçmen Dayanışma Ağı

Homofobi Karşıtı Buluşma Mersin ve Adana’da

Posted in Direnis, Duyurular with tags on 30/03/2011 by Karakök


 

Homofobi Karşıtı Buluşma’nın yerel ayakları Mersin ve Adana programları ile devam ediyor.

 

http://kaosgl.org/icerik/homofobi_karsiti_bulusma_mersin_ve_adanada

 

İlk kez Mayıs 2006’da gerçekleşen Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma, 2009’da ayrımcılığa karşı mücadelede örülen ağların sonucunda Ankara sınırlarını aştı.

 

İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde, dün (14 Mart Pazartesi) yapılan “Medya ve İnsan Hakları” söyleşisi ile başlayan Mart ayı programı Mersin Üniversitesi ve Adana Tabip Odası’nda yapılacak etkinlikler ile sürüyor.

 

“Henüz Değil!se Ne Zaman?”

 

“Cinsel Haklar ve Ayrımcılık” başlıklı panellerin ilki, 16 Mart Çarşamba günü, Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Konferans Salonunda gerçekleşecek.

 

Mersin Üniversitesi’nde saat 15:30’da başlayacak panele, Ankara Üniversitesi SBF, Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi (KASAUM)’dan Elifhan Köse, “Tıp, Cinsellik ve ‘Siyasal Beden’” başlıklı sunumu ile katılacak. Kaos GL’den Ali Erol ise panelde “Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği Ayrımcılığı” başlıklı bir sunum yapacak.

 

Kuzey Kıbrıs’tan belgesel yönetmeni Esra Ummak, “Henüz Değil!se Ne Zaman?” diye soracak ve “Henüz Değil!” belgesel sürecini anlatacak.

 

14 Mart Tıp Haftasında Homofobi de konuşulacak

 

Adana’da 14 Mart Tıp Haftası Etkinlikleri kapsamında düzenlenecek panel, 17 Mart Perşembe günü, Tabip Odası Salonunda yapılacak.

 

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Doç. Dr. Gülşah Seydaoğlu’nun modere edeceği Adana Tabip Odası’ndaki panele, Ankara Üniversitesi SBF, Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi (KASAUM)’dan Elifhan Köse, “Tıp, Cinsellik ve ‘Siyasal Beden’” başlıklı sunumu ile katılacak. Kaos GL’den Ali Erol ise panelde “Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği Ayrımcılığı” başlıklı bir sunum yapacak.

 

Adana Tabip Odası’nda saat 17:30’da başlayacak panel herkesin katılımına açık olacak.

 

16 Mart 2011, ÇARŞAMBA – MERSİN

 

PANEL: Cinsel Haklar ve Ayrımcılık

“Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği Ayrımcılığı”,

Ali Erol, Kaos GL

Tıp, Cinsellik ve ‘Siyasal Beden’”,

Elifhan Köse, Ankara Üniversitesi SBF, Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi (KASAUM)

“Henüz Değil!se Ne Zaman?”

Esra Ummak, Yönetmen & Yüksek Lisans, Psikolojik Danışma ve Rehberlik ABD

Gösterim: “Henüz Değil!”, KKTC, 2009, 21’20’’

Yönetmen: Esra Ummak

Tarih: 16 Mart Çarşamba

Saat: 15:30

Yer: Mersin Üniversitesi, Yenişehir Kampüsü, Eğitim Fakültesi, Konferans Salonu

17 Mart 2011, PERŞEMBE – ADANA

14 Mart Haftası Etkinlikleri- 2011

Panel: Cinsel Haklar ve Ayrımcılık

Moderatör: Doç. Dr. Gülşah Seydaoğlu, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi

 

“Tıp, Cinsellik ve ‘Siyasal Beden’”,

Elifhan Köse, Ankara Üniversitesi SBF, Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi (KASAUM)

“Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği Ayrımcılığı”,

Ali Erol, Kaos GL

Tarih: 17 Mart Perşembe,

Saat: 17.30

Yer: Adana Tabip Odası

 

Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma’yı, 17 Mayıs Homofobi Karşıtı Gün vesilesiyle 6 yıldır organize eden Kaos GL, 90’lı yılların başından beri ayrımcılığa karşı LGBT bireylerin insan haklarının geliştirilmesi yönünde sosyal, kültürel ve akademik alanlarda etkinlikler düzenliyor.

 

Bu yıl altıncısı düzenlenen Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma, Mart, Nisan ve Mayıs ayları boyunca toplam 18 şehirde homofobi karşıtları ile buluşacak. 14 Mart günü yerel ayaklar ile başlayan Buluşma, 22 Mayıs günü Ankara’daki Homofobi Karşıtı Yürüyüş ile sona erecek.

 

İlgili Bağlantı:

6. Homofobi Karşıtı Buluşma Yerel Ayakları ile Başlıyor

http://www.kaosgl.org/icerik/6_homofobi_karsiti_bulusma_yerel_ayaklari_ile_basliyor

 

Kürdistan’da Radikal Bir Politikanın İmkânları Üzerine

Posted in Haberler with tags on 30/03/2011 by Karakök

Blog: Neçayev..
Kayıt: Kürdistan’da Radikal Bir Politikanın İmkânları Üzerine
Bağlantı: http://necayev.blogspot.com/2011/03/kurdistanda-radikal-bir-politikann.html


Blogger destekli
http://www.blogger.com/

Sözleşmeli er ve erbaşlarla ilgili düzenleme de Meclis Genel Kurulu’nda kabul edildi.

Posted in anti militer, Duyurular with tags on 30/03/2011 by Karakök

TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen sözleşmeli er tasarısı kabul edildi.

YASADA NELER VAR

En az ilköğretim mezunu olanlar, askerliklerini erbaş ve er olarak tamamlayanlar, terhislerinin üzerinden 3 yıldan fazla süre geçmeyenler ve 26 yaşından gün almayanlar sözleşmeli er olabilecek. Düzenlemeye göre, TSK’da ihtiyaç duyulan kadrolara alınacak sözleşmeli erbaş ve er adayları yapılacak ön sözleşmeyle askeri eğitime alınacak. Eğitimi başarıyla tamamlayanlarla 3 yıldan az, 4 yıldan fazla olmamak üzere sözleşme imzalanacak.

 

baris_icin_vic.

ODTÜ’de Ekoloji Buluşması’na Çağrı —

Posted in Duyurular, Eko yazilari with tags on 30/03/2011 by Karakök


Tüm dünyada ekolojik tahribat her geçen gün geri dönülmez bir hal alırken, yaşadığımız coğrafyada akarsular ve ormanlar şirketlere pazarlanıyor, en son Japonya’da yaşanan nükleer felakete karşın nükleer “yatırımlardan” geri adım atılmayacağı açıklanıyor. Genetik manipülasyon tüm doğayı ve canlıları tehdit etmeye devam ediyor ve doğa hızla bir beton yığınına dönüştürülüyor, pek çok canlının yaşam alanı kentleşme ve savaşlar ile yok ediliyor. Bu sayılanlar insanın doğa üzerindeki tahakkümünün yol açtığı felaketin yalnızca küçük bir kısmı.
ODTÜ Doğa Topluluğu bu dönem rektörlük tarafından yeniden kurulması engellenmiş olmasına karşın ODTÜ yerleşkesinde faaliyet göstermeye başladı. Doğa sömürüsüne karşı farklı direniş pratiklerini ve ekolojik yaşam biçimlerini konuşmak ve farklı bölgelerden yeşil anarşistler, ekofeministler, ekokomüncüler, doğa savunucuları, uygarlık karşıtları ve hayvan özgürlükçüleri ile bir araya gelerek deneyimlerimizi ve fikirlerimizi paylaşmak ve ortak bir mücadele hattı oluşturabilmek için bu sene 7-8 Mayıs tarihlerinde ODTÜ’de bir buluşma düzenlemeyi düşünüyoruz. Buluşmanın samimi bir atmosferde gerçekleşebilmesi için kendimizi beton yığınlarına hapsetmek yerine ilkbahar güneşinin altında ODTÜ ormanında, atölye çalışmaları, söyleşiler, akşamları film-belgesel gösterimleri ve tartışmalarla buluşmayı örmeyi düşünüyoruz. Atölye çalışmaları, sunumları, performansları ve ya diğer etkinlikleri ile buluşmaya katılmak isteyen herkes davetlidir.
Not: 16 Nisan’a dek programı oluşturabilmemiz için yapmak istediğiniz etkinliğin içeriğini iletişim adresinden bize ulaştırabilirsiniz.
Odtü Doğa Topluluğu
İletişim: odtudogatoplulugu@gmail.com

Japan may have lost race to save nuclear reactor

Posted in Eko yazilari, English with tags on 30/03/2011 by Karakök
Fukushima nuclear plant Highly radioactive water is now being detected outside the containment area at Fukushima, experts have warned. Photograph: Tepco/AFP/Getty Images

The radioactive core in a reactor at the crippled Fukushima nuclear power plant appears to have melted through the bottom of its containment vessel and on to a concrete floor, experts say, raising fears of a major release of radiation at the site.

The warning follows an analysis by a leading US expert of radiation levels at the plant. Readings from reactor two at the site have been made public by the Japanese authorities and Tepco, the utility that operates it.

Richard Lahey, who was head of safety research for boiling-water reactors at General Electric when the company installed the units at Fukushima, told the Guardian workers at the site appeared to have “lost the race” to save the reactor, but said there was no danger of a Chernobyl-style catastrophe.

Workers have been pumping water into three reactors at the stricken plant in a desperate bid to keep the fuel rods from melting down, but the fuel is at least partially exposed in all the reactors.

At least part of the molten core, which includes melted fuel rods and zirconium alloy cladding, seemed to have sunk through the steel “lower head” of the pressure vessel around reactor two, Lahey said.

“The indications we have, from the reactor to radiation readings and the materials they are seeing, suggest that the core has melted through the bottom of the pressure vessel in unit two, and at least some of it is down on the floor of the drywell,” Lahey said. “I hope I am wrong, but that is certainly what the evidence is pointing towards.”

The major concern when molten fuel breaches a containment vessel is that it reacts with the concrete floor of the drywell underneath, releasing radioactive gases into the surrounding area. At Fukushima, the drywell has been flooded with seawater, which will cool any molten fuel that escapes from the reactor and reduce the amount of radioactive gas released.

Lahey said: “It won’t come out as one big glob; it’ll come out like lava, and that is good because it’s easier to cool.”

The drywell is surrounded by a secondary steel-and-concrete structure designed to keep radioactive material from escaping into the environment. But an earlier hydrogen explosion at the reactor may have damaged this.

“The reason we are concerned is that they are detecting water outside the containment area that is highly radioactive and it can only have come from the reactor core,” Lahey added. “It’s not going to be anything like Chernobyl, where it went up with a big fire and steam explosion, but it’s not going to be good news for the environment.”

The radiation level at a pool of water in the turbine room of reactor two was measured recently at 1,000 millisieverts per hour. At that level, workers could remain in the area for just 15 minutes, under current exposure guidelines.

A less serious core meltdown happened at the Three Mile Island nuclear plant in Pennsylvania in 1979. During that incident, engineers managed to cool the molten fuel before it penetrated the steel pressure vessel. The task is a race against time, because as the fuel melts it forms a blob that becomes increasingly difficult to cool.

In the light of the Fukushima crisis, Lahey said all countries with nuclear power stations should have “Swat teams” of nuclear reactor safety experts on standby to give swift advice to the authorities in times of emergency, with international groups co-ordinated by the International Atomic Energy Authority.

The warning came as the Japanese authorities were being urged to give clearer advice to the public about the safety of food and drinking water contaminated with radioactive substances from Fukushima.

Robert Peter Gale, a US medical researcher who was brought in by Soviet authorities after the Chernobyl disaster, in 1986, has met Japanese cabinet ministers to discuss establishing an independent committee charged with taking radiation data from the site and translating it into clear public health advice.

“What is fundamentally disturbing the public is reports of drinking water one day being above some limit, and then a day or two later it’s suddenly safe to drink. People don’t know if the first instance was alarmist or whether the second one was untrue,” said Gale.

“My recommendation is they should consider establishing a small commission to independently convert the data into comprehensible units of risk for the public so people know what they are dealing with and can take sensible decisions,” he added.

http://www.guardian.co.uk/world/2011/mar/29/japan-lost-race-save-nuclear-reactor

Lambdaistanbulā dan Å AKA GİBİ PARTİ: ā ELEKTRİK ALDIM!ā

Posted in Feminizm with tags on 30/03/2011 by Karakök

Gacilar Bayrami”, “Post Porn”, “Pacoz Parti” gibi cosku ve tutku dolu Lambda gecelerine, voltaji biraz daha yukselterek devam ediyoruz!
Partilerimizin olmazsa olmazi kisa devreler, atan sigortalar; biz isteyince degil, cani isteyince yanan lambalar derken, anladik ki Lambdaistanbul’a yeni bir elektrik tesisati, yeniden gullume de bir vesile gerek.

Oyleyse,
Lambdaistanbul (elektrik alabilmek icin) iftiharla sunar:

“ELEKTRIK ALDIM!” PARTISI

Elektromanyetik Alan: Lambdaistanbul Kultur Merkezi
Son Donem Fatura Borcunuz: 5 TL (Herkese giriste ELEKTRO-SHOT)
Odeme Tarihi: 1 NISAN 2011 CUMA 23:00

Icinde tuhaf bir kipirti hissedenler,
Asfalyalari atanlar, kontak yapanlar,
Aksine, “Ben jeneratorum” diyenler,
Eksi ya da arti yuklu iyonlar, bir atoma bagli olan ya da olmayan elektronlar
Arzularindaki yuksek gerilimi trafosunda isinma yapanlar,
Elektrik devrelerine vol taj ayari isteyenler:
Muzikleriyle, birikmis enerjileri devreden devreye akitacak birbirinden transformator DJ’ler, gece boyunca sizler icin caliyor olacak!

Berlin Queer sahnesinden DJ BABAFINGO 80′ler, 90′lar emperyalist pop setiyle devrelerinizi isindiracak.
DJ YUKSEK GERILIM, trash, indyelectro, dub, house setiyle voltaji yukselterek, salterleri attiracak.
DJ BDSM, DJ SenKasap, DJ Winnie the Pooh gibi alt benlikleriyle tanidigimiz Lambdaistanbul resident DJane’i Bade Okcukizi bu kez DJ OLUM TEHLIKESI olarak karsimiza cikip, geceye ozel setiyle bizi elektro soklayacak.

elektrik aldim sarkisi icin gizem oruc‘a tesekkurler :*

Etkinligin Facebook sayfasi:
http://www.facebook.com/event.php?eid=199830483381173

Lambdaistanbul LGBTT Dayanisma Dernegi

Tel: +90 (0) 212 245 70 68
Istiklâl Caddesi, Katip Celebi Mah. Tel Sok. No: 28/6 Kat:5
Beyoglu – Istanbul
www.lambdaistanbul.org
lambda@lambdaistanbul.org

Sizin ‘paralı askerler’iniz nasıllar acaba…

Posted in anti militer with tags on 30/03/2011 by Karakök

gunlukgazetesi.netTayfun ŞEN
“AKP hükümeti yüzelli bin “paralı asker”den oluşacak ordu kuruyor. Bu ordunun kurulmasında tam destek veren siyasal liberal kalemlerden küçük bir haber veya bir yazı görebildiniz mi? “Paralı askerler”den oluşacak ordunun doğru mu eğri mi olduğu konusunda, ancak Kaddafi’nin “paralı askerleri” üzerine söylediklerinden yola çıkarak bir yorumda bulunabileceğiz… Eğer “paralı askerlik” “kötü” bir durum ise, bu sadece Libya’da değil, Türkiye’de de kötü bir durum olması gerekmez mi?… İkincisi, bu ordunun sadece “paralı” değil, aynı zamanda Afrika’lı -yani Libya’lı olmayan- olduğunun altını da olumsuzlayarak çiziyorlar. Paralı askerliği savunanların, neden bu askerlerin ille de “yerli” olması gerektiğine bu kadar takıyor olmalarını da anlamak mümkün değil… Belli ki Kaddafi bizim siyasal liberallerden çok ilerde. Daha da sağlama bağlamış işi, madem bu iş parasıyla demiş, tutmuş ülke dışından getirmiş askerleri”
Kaddafi’nin paralı askerleri başıboş kaldı
Özel Ordu Kürt Sorununu Çözemez -H. H. Taşkın
Özel ordu için sağlıklı ve fakir asker aranıyor
AKP ‘Türk Lejyonu’ Kuruyor -Ş. İba

30.03.2011 00:07
Libyalı isyancılar bir gerçeği daha ortaya çıkardılar. Paralı askerlik veya özel ordu veya profesyonel ordu kavramları ile anlatılanların pek de iyi bir şey olmadığını. Ulusalcısından liberaline, İslamcısından laikine, bütün medya aşağı yukarı, durumu böyle anlatıyor bize.

Dedim ya, askerlik kurumunun paralısına da parasızına da pek sıcak bakan biri değilim. Ama Libyalı isyancılara saldıran Kaddafinin askerlerinin “paralı asker” olduğunun olumsuz anlamda altının çizilerek yazılması karşısında anımsamamız gereken şeyler var gibi geliyor bana.

Kaddafi’nin ordusunun “paralı askerler” tarafından oluştuğunu olumsuzlayan kalemler arasında bizim siyasal liberaller de olunca, aklıma hükümete “özel ordu” ve “paralı askerlik” konusunda söylenenler geliyor hemen.

Elli bin diye biliyorduk, anlaşıldı ki sayı daha fazlaymış: yüzelli bin.

Bu Kaddafi’nin toplam ordusundan daha fazla bir sayı sanırım.

AKP hükümeti yüzelli bin “paralı asker”den oluşacak ordu kuruyor. Bu ordunun kurulmasında tam destek veren siyasal liberal kalemlerden küçük bir haber veya bir yazı görebildiniz mi? “Paralı askerler”den oluşacak ordunun doğru mu eğri mi olduğu konusunda, ancak Kaddafi’nin “paralı askerleri” üzerine söylediklerinden yola çıkarak bir yorumda bulunabileceğiz.

Bu kalemler Kaddafi’nin ordusunun “paralı askerlerden” oluşmasını olumlu bir şey olarak ele almıyorlar. Tersine, “kötü” bir durum olarak bize anlatmaya çalışıyorlar. İsyancılara saldıranlar hem de “paralı asker”, demeye getiriyorlar.

Anlıyoruz ki “paralı askerler”den oluşmuş bir ordunun isyana karşı harekete geçmesi ayrıca daha bir kötü durum.

Kaddafi’nin askerlerinin paralı olması ile başka devletlerin askerlerinin paralı olması arasında nasıl bir fark vardır bilemiyorum. Mesela bizde, kurulan yüzelli bin kişilik ordu “paralı askerler”den oluşuyor. Eğer “paralı askerlik” “kötü” bir durum ise, bu sadece Libya’da değil, Türkiye’de de kötü bir durum olması gerekmez mi?

Normal olarak, libya’daki ordunun”paralı askerler” oluşmuş olmasını olumsuzlayan anlayışın, Türkiye’deki yüzelli bin kişilik “paralı asker” konusunu bin kez daha olumsuzlaması gerekmez mi?

Kuşkusuz normalde öyle olması gerekir.

Nedense öyle olmuyor. Türkiye’de “paralı askerliği” savunanlar, Libya’daki “paralı askerliği” yerin dibine batırmaya çalışıyorlar. Bakın libya’daki “paralı askerlik”i olumsuzlayan yazılara, Türkiye’deki “paralı askerlik” konusunda tek söz ediyorlar mı? Yanlış değil, “tek söz” diyorum.

Bu “paralı askerlik” ve “özel ordu” AKP’den öte, asıl siyasal liberallerin omuzlarında bir utanç kamburu olarak duruyor. Bu kamburdan kurtulma yönünde pek de istekli oldukları söylenemez.

Kaddafi’nin ordusunu kötüleyeceğiz ya, ilk olarak “paralı askerler”den oluştuğunun altını çize çize vereceğiz. Kendi ülkesinde “paralı askerler”den oluşan yüzelli bin kişilik bir ordunun kuruluşu konusunda tek laf etmeden, “elin” paralı askerlerine laf etmek ne kolaydır ama.

Kaddafi’nin ordusu konusunda “paralı askerler”den oluşması dışında olumsuzlanan ikinci özellik ise bu askerlerin Afrikalı olduğunun altının çizilmesi. Hem paralı asker hem de Afrika’lı. Vallahi insanın kendi ordusuna dua edesi gelir bu olumsuzlamalar ardından.

Bir ordu “paralı askerler”den oluştuktan sonra, bu paralı askerlerin ırkı, dini, dili, toprağının nasıl bir önemi olabilir ki? Parasıyla değil mi kardeşim! İşi en iyi kim yapıyorsa, veriyor parayı ona yaptırıyor. Ne diline bakıyor, ne dinine, ne ırkına. Aslında küreselleşen dünyaya en uyumlu askerlik kurumunu Kaddafi kurmuş gibi geliyor bana!

Şimdi bakıyoruz bu sözlerden sonra; Birincisi Türkiye’de Kürtlere karşı kurulan “paralı askerler”den oluşan yüzelli bin kişilik “özel ordu”yu destekleyenler, aynı özelliklere sahip Kaddafi’nin ordusunu yine bu özelliklerinden dolayı olumsuzluyorlar. İkincisi, bu ordunun sadece “paralı” değil, aynı zamanda Afrika’lı -yani Libya’lı olmayan- olduğunun altını da olumsuzlayarak çiziyorlar. Paralı askerliği savunanların, neden bu askerlerin ille de “yerli” olması gerektiğine bu kadar takıyor olmalarını da anlamak mümkün değil.

Belli ki Kaddafi bizim siyasal liberallerden çok ilerde. Zorunlu askerliğe dayalı bir ordu ile halk isyanlarını bastırabilmenin zorluklarını biliyormuş. Ordusunun en seçkin kesimlerini “paralı askerler”e dayandırmış. Daha da sağlama bağlamış işi, madem bu iş parasıyla demiş, tutmuş ülke dışından getirmiş askerleri. Milli futbol takımına “yabancı” alınıyor da, şirketlere “yabancı” yöneticiler getiriliyor da, orduya neden olmasın. Askerlik de bir tür meslek değil mi? Bir liberalin, ulusalcıdan farklı olarak soruna böyle bakması daha bir normal geliyor insana. Böyle olmuyor işte.

Kaddafi’nin olunca “paralı askeri”, bir siyasal liberal tıpkı bir ulusalcı gibi davranmaya başlıyor. Hele bir de askerler aynı ırk ve dilden değilse daha bir ulusalcı oluveriyorlar hemen.

Kendi ülkelerinde “paralı askerliği” savunan bu baylar ve bayanlar, bu askerlerin olası bir durumda Kaddafi’nin “paralı askerler”inden farklı bir işleve mi sahip olacağını sanıyorlar acaba? Kaddafi de bu orduyu sanırım sınırlarının güvenliği gerekçesi altında meşrulaştırmıştı. Libyalı masum gençlerin ölmemesi gerekçesi de yabana atılır bir gerekçe sayılmazdı hani. Ve insanın, Kaddafi’nin “paralı askerler”den oluşan ordusuna laf etmeden önce, kendi ülkesindeki “paralı askerler”den oluşan orduya desteğini sorgulaması gerekmez mi?

Sahi beyler, kaddafi’nin “paralı askerleri”, dediğiniz gibi pek de iyi sayılmaz; peki sizin “paralı askerler”iniz nasıl olacak acaba?

Bir fikri olan var mı?

 

 

 

http://www.savaskarsitlari.org

EGYPT: Egyptian pacifist Maikel Nabil Sanad arrested for insulting the military

Posted in anti militer, English with tags on 30/03/2011 by Karakök


Maikel Nabil Sanad
War Resisters’ International, the international network of pacifist and antimilitarist organisations with more than 80 affiliates in more than 40 countries, is concerned about the arrest of Egyptian pacifist and conscientious objector Maikel Nabil Sanad, 25, from Cairo [3]. According to information received by War Resisters’ International, Maikel Nabil Sanad was arrested in his home in the Ain Shams neighbourhood if Cairo at about 10pm on 28 March 2011 by military police. He was only able to call his brother on the next day, to inform him of his arrest.
His friends and family were able to organise a lawyer, Mr Haithem Muhammaden from the El Nadeem Centre [4], who was able to attend an investigation session with Maikel Nabil Sanad. According to him, Maikel Nabil Sanad is presently detained for 15 days pending an investigation on charges of “insulting the military institution and publishing false news about it” and “disturbing the public security“. He could be tried any day, and could be sentenced to three years in prison.

Maikel Nabil Sanad is a political activist and blogger, and in April 2009 he founded the “No to Compulsory Military Service Movement” [5]. As a pacifist, he declared his conscientious objection [6], and demanded to be exempted from military service. He was arrested on 12 November 2010, also by military police, but released two days later, and finally exempted from military service on medical grounds [7].

Maikel Nabil Sanad participated actively in the Egyptian revolution, and especially highlighted the fact that Egypt has effectively been ruled by the military for six decades. He was arrested on 4 February by military police and tortured, but released 27 hours later [8].

Andreas Speck, conscientious objection campaigning worker at War Resisters’ International, states: “His pacifist beliefs have brought Maikel Nabil Sanad into confrontation with the military before. This time, it seems they are especially after him because of a lengthy document he wrote highlighting and criticising the role of the military during the revolution [9]. Maikel Nabil Sanad was trying to deconstruct the myth that the army stands and stood with the people of Egypt during the revolution, based on information publicly available on the internet. Instead, so he shows in his document, the army actively arrested and tortured opposition activists, and this continues to this day. Sadly, his own arrest only proves his point.

In publishing on his blog, Maikel Nabil Sanad made use of his right to freedom of opinion and expression, as enshrined in Article 19 of the International Covenant on Civil and Political Rights, to which Egypt is a party“, Andreas Speck continues. “His arrest is a violation of Article 19, and of Article 14, the right to a fair trial, as under the conditions of his arrest he is unable to conduct a proper defence. In addition, we fear – based on his previous experience – that he is being tortured during the investigation.

War Resisters’ International calls on the Egyptian authorities to immediately release Maikel Nabil Sanad and all those other activists arrested during and after the revolution. And we call on everyone to make their protest heard with letters to Egyptian embassies wherever they live“, he adds.

[baris_icin_vicdani_red