Şu anda yaşayanların büyük çoğunluğunun tarih olarak sonunu göremeyecekleri XXI. Yüzyılın başlarındayız.
XX. Yüzyılın başlarında yaşayanların çoğunluğu da yüzyıllarının sonunu görememişlerdi. İnsan ömrü, bir yüzyılı tamamlamaya yetmiyor.
XX. Yüzyıl, bizlere devrim açısından nasıl bir sonuç gösterdi? XIX. Yüzyılda’da büyük devrimler yaşandı ama XX. Yüzyıl devrimlerinin anti-kapitalist niteliği daha belirgindi. Bu yüzden soruyorum, XX. Yüzyıl, bize devrim açısından neyi gösterdi diye.
Şöyle kuşbakışı baktığımız zaman sonuç şudur: Devrimlerin, kadim otokratik diktatörlükleri, faşist diktatörlükleri, askeri rejimleri, en belirgin örneğini Sovyet devriminde gördüğümüz üzere, kapitalistleri ve onların sınıf hakimiyetlerini yıkabileceği kanıtlandı. Ama kanıtlanamayan bir şey var. Devrimler, kapitalistleri ve onların sınıf hakimiyetini yıkabilse bile, kapitalizmi yıkamıyor, kapitalist ilişkilere son veremiyor. Bunu net bir şekilde belirlemek gerekir.
Çünkü, birincisi, kapitalizm, sınıf hakimiyetinden ibaret değil. Kapitalizm, bir üretim tarzı, üstelik dünya çapında bir üretim tarzı; toplum adı verilen ve ulusal sınırlarla birbirinden ayrıymış gibi duran parçaları birbirine bağlayan üretim ilişkilerinin bütününün adı. Dünya çapında işleyen bu çark, para ilişkileriyle ve bu ilişkileri düzenleyen piyasanın görünmez eliyle düzenleniyor.
Bir parçada (bir toplumda) kapitalist sınıfların hakimiyetine son verseniz bile, çark dönmeye devam ediyor ve bu sefer kapitalist ilişkiler “yeni toplumu” başka mekanizmalar ve hakimiyet ilişkileri yoluyla yeniden kendi içine çekiyor.
XX. Yüzyılda, kendini kapitalist ilişkilerden koruduğunu sanan otarşik “sosyalist” toplum örnekleri yaşandı, bunlardan bazıları hâlâ ayakta: Stalin Rusya’sı, Mao Çin’i, bugünkü Küba ve Kuzey Kore.
Bugün yaşayan Kuzey Kore örneğini ele alalım. Bu rejimin katı monolitik niteliği üzerinde durmaya gerek yok. Tartıştığımız, bir Kuzey Kore’nin ne ölçüde kapitalist ilişkilerin dışında olduğudur. Kuzey Kore toplumu ne kadar otarşik (kendi içinde, kendine yeterli) bir ekonomiye sahip olursa olsun, yine de sonuç olarak kapitalist ilişkilerin içindedir. Bu, kapitalistsiz bir kapitalist düzendir. Olan, sadece bu kapitalist ilişkilerin devlet tekeli tarafından düzenlenmesidir. Para ve ücret ilişkileri yerli yerinde durmaktadır. Kuzey Kore emekçilerinin artıdeğerine tekelci devlet tarafından el konmakta, hakim parti bürokrasisi bu artıdeğerin kullanımını düzenlemekte ve keza dünya kapitalizmiyle alışverişi kapitalist piyasa ilişkilerinin belirlediği koşullara göre yürütmektedir. Okumaya devam et