Nisan, 2013 için arşiv

Yaşam Hakkı 2012 Raporu İçin..

Posted in Haberler with tags on 29/04/2013 by Karakök

https://www.youtube.com/watch?v=Xf5auCocGoc&list=UUTl1JnZAynPrH-8AVFgPAZQ&index=1

Sincan Cezaevi’nde iki çocuk açlik grevinde

Posted in Haberler with tags on 28/04/2013 by Karakök

Sincan Cezaevi’nde iki çocuk açlik grevinde

Sincan Gençlik ve Çocuk Cezaevi’nde tutuklu olarak yatan Hüsnü Elçik ve Ozan Bektas adli çocuk tutuklular 12 Eylül’ü aratmayan uygulamalara karsi açlik grevine basladi.

19 Nisan’dan bu yana açlik grevinde olan çocuklara dayatilanlar psikolojik iskenceyle de sinirli degil. TUHAD-FED Ankara Temsilciligi’nden alinan bilgilere göre, çocuk tutuklular 9 gündür açlik grevinde. Kendileriyle görüsen avukatlara bilgi veren Elçik ve Bektas’in, açlik grevi ile grevden önce yasadiklari sorunlarla ilgili avukatlarina ve çesitli kurumlara dilekçe, mektup ve faks gönderdikleri ögrenildi.

Çocuk tutsaklarin yazismalarinin hiçbirinin muhataplarina iletilmedigi kaydedilirken, yasananlari Elçik, babasiyla yaptigi telefon görüsmesinde anlattigi bildirildi. Bunun üzerine ailenin haber vermesi üzerine avukatlar cezaevine giderek, çocuk tutsaklarla görüstü. Özellikle savciliga gönderilen dilekçelerin dahi görevlilerce ya alinmadigi ya da gerekli yerlere iletilmezken, çocuk tutsaklarin cezaevi idaresi ile son dönemlerde yasadiklari arasinda görevlilerin tehdit ve keyfi davranislarla Elçik ve Bektas üzerinde ciddi baski kurduklari ifade edildi.

‘Siz bize mahkumsunuz’
Çocuklar, avukatlara verdikleri bilgide özellikle günde 3 defa askeri düzenle bahçeye kabaca çikarilmak suretiyle askeri nizamla sayim dayatmasinda bulunuldugunu, kabul etmediklerini belirterek, bununla ilgili cezaevi görevlileriyle yaptiklari görüsmede kaldiklari odada normal sayim alinmasi talebinde bulunduklarini bildirdi. Cezaevi görevlilerinin “Biz size istedigimiz gibi davraniriz. Siz bize mahkumsunuz. Dedigimiz her seyi harfi harfine yapmak durumundasiniz, yoksa adlilerin içine atariz, hücreye atariz. Yumusak odada dayak yersiniz” seklinde Elçik ve Bektas’i tehdit ettigi kaydedildi.

‘Allah kurtarsin dedigimizde amin diyeceksiniz’
Özellikle son 2 ayda görevlilerce zorla itilip kakilarak bahçeye sayim için çikartildiklarini, bunun normal sayim olmadigini avukatlara ileten çocuk tutuklular, yine sayim sonunda görevlilerin yüksek sesle “Allah kurtarsin” diye tekmillerine karsilik “amin” diye cevap vermeleri için kendilerine asiri baski yapildigini belirtti. Elçik, bahçeye çikmadan sayim istedigi için kendisine herhangi bir karar gösterilmeden 5 gün hücrede tutuldugunu aktararak, sorunlarindan bir digerin ise gün içinde özel odalarini kullanmalarinin engellenmesi ve sürekli bir biçimde (sabah 08.00’den gece 00.00’a kadar) ortak alan denilen kamerali yerde tutulma zorunlulugu oldugunu, bunun da ayri bir baski araci oldugunu iletti.

Görevlilerin gece yarisi saat 02.00 sularinda pençelerin oldugu alanda top oynayarak tutuklu tüm çocuklari rahatsiz ettiklerini de aktaran çocuklar, bu sekilde gece uyuyamadiklarini, bunu defalarca idareye ilettiklerini ifade etti. Açlik grevindeki çocuklar, meyve suyu, süt, sekerli su gibi sivi tüketirken, son 2 gündür tansiyon, halsizlik ve bas agrisi rahatsizliklari yasiyor. Rahatsizlandiklari ögrenilen 2 çocuk tutuklunun doktor kontrolüne de çikarildiklari ögrenildi.

IHD ve TUHAD-FED, çocuklarin talep ettikleri haklarinin uygulamaya konmasi amaciyla çesitli eylemler gerçeklestirerek, Adalet Bakanligi nezdinde de görüsmelerde bulunacak.  Ayrica vekillerle de görüsülerek, konu parlamentoya tasinacak.
http://www.birgun.net/actuels_index.php?news_code=1366963490&year=2013&month=04&day=26

ODTÜ’de çatışma: 15 yaralı

Posted in Haberler with tags on 25/04/2013 by Karakök

Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) Türkiye Gençlik Birliği üyesi öğrencilerle devrimci demokrat öğrenciler arasında yaşanan olaylarda 15 öğrenci yaralandı. Çatışmanın ardından polis devrimci demokrat öğrencilere tazyikli su ve gaz bombalarıyla saldırdı.

Bilim ve Ütopya Dergisi tarafından düzenlenen Dr. Serhat Özyar Bilim Ödülleri töreni sırasında, salonun önünde karşı karşıya gelen devrimci demokrat öğrencilerle Türkiye Gençlik Birliği (TGB) üyeleri arasında çatışma çıktı. Olayların büyümesini gerekçe göstererek üniversite kampüsüne giren çevik kuvvet öğrencilere müdahale etti.

Müdahalenin ardından TGB’li öğrenciler polis gözetiminde olay yerinden ayrılırken, devrimci demokrat öğrenciler ODTÜ’nün Eskişehir Yolu kapısına doğru yürüyüşe geçti. Burada barikat kuran polis, öğrencilere gaz bombası ve tazyikli suyla saldırdı. Olaylar yaklaşık dört saat sürdü

Çatışma sırasında ve polis müdahalesinde yaralanan 5 öğrenci hastaneye kaldırıldı.

Öğrencilerin hayati tehlikesi bulunmadığı belirtilirken, bir kadın öğrencinin de biber gazından etkilenerek baygınlık geçirdiği öğrenildi.

Çıkan olaylarda 15 kişi çeşitli yerlerinden yaralanarak hastanelere kaldırıldı.

Bu sevince 53 yaşında bir çocuk olarak talibim

Posted in Haberler with tags on 24/04/2013 by Karakök

 

  • Garabet Orunöz
  • Çocuk  Bayramını kutlayan tek ülkeyiz.  yaklaşan bir 23 Nisan’da sadece çocuklar hatırlanacak.  Ertesi gün 24 Nisan…

    Dünyanın birçok ülkesinde savaşlar, katliamlar sonucu  yine  çocuklar yetim  kalacak.

    Bir zamanlar, Anadolu’da yaşayan Ermeniler vardı. İşte ben de o Ermeni ailelerinden birinin çocuğuydum, ben de bir Nisan ayında yetim kaldım.  Malatya’da yaşardık, ne bir Ermeni okulu, ne de aktif  Ermeni Kilisesi kalmıştı.  Okuma çağına geldiğimde, komşumuz Sara kuyrik*  (* Ermenice “abla”), İstanbul’daki oğlu vasıtasıyla, benim için Gedikpaşa’da bir Yetimhane  ayarlamıştı.  Yıl 1967 Ağustos sonları,  İstanbul Gedikpaşa Ermeni Yetimhanesine gönderildim. Malatya’da Nedim, İstanbul’da Garabet olduğumu, kayıt sırasında öğrendim.

    Çocukluğumun   sekiz yılını Ermeni Yetimhanesi’nde,  çok mutlu yaşadım. Toplamda bin beş yüz çocuğa ev sahipliği yapmış olan yetimhanemizin bir de Tuzla’da Yaz Kampı vardı.  1970 yılında Gedikpaşa’daki yetimhanemizin barınma bölümü  kapatıldı. Bizler de Tuzla’daki kampımıza nakledildik.  Kampımızda,  inek, koyun, keçi, at, eşek, hindi, kaz, ördek, tavuk besledik. 8 bin 552 metrekare tapulu  alanımız vardı.  Etraftaki bazı tarlaları da müdürümüz kiralardı, oraları da hayvanlarımızın kışlık yiyeceklerini yetiştirmek için, eker-biçerdik.  Kampımızın arazisinde , elma-armut, incir, ceviz, ayva, yeşil ve kırmızı erik bir tane de şeftali ağacımız vardı.  Hayvanlarımızın etinden, sütünden, yumurtasından, bahçemizin de her türlü meyva ağaçlarından faydalanırdık.  On tane de arı kovanımız vardı.  Ayrıca; kampımızda aynı  ağaçta “üç ayrı” cins meyvayı da aşılama yöntemiyle elde ediyorduk.  Düşünebiliyor musunuz? Kendi yetiştirdiğiniz meyva ağaçlarının meyvasıyla, bahçenizde  kendi yetiştirdiğiniz, her mevsimin kendi sebzesi, salatası ile, kendinizin otlattığı ve görevlilerinizin sağıp da, yoğurt, peynir yaptığı, gün aşırı sabah kahvaltısında taze içtiğiniz sütünüz,  taze ve günlük yumurtanızın olduğu bir ortam…  Nasıl mutlu olmazsınız? Niye mutlu olmayasınız?

    Ben de mutluydum, ta ki; 1962 yılında, Vakıflardan izin alınarak ve çocuk emeklerimiz ile cennete çevirdiğimiz Atlantisimizin;  13 Ocak 1983’de, mahkeme kararı ile,  1974 yılında çıkarılmış  “Azınlık Vakıfları Mülk Edinemez”  yasası ile Vakfımızın elinden alınıncaya kadar. Şimdi; çocukluğunun en güzel 7-15 yaş arasını, bu kampta  yaşamış biri olarak, unutmam istenirse, unutabilir miyim? Tuzla’daki Kamp Armen’de yetişmiş, yaklaşık 1500 çocuk, günümüzde dünyanın altı kıtasına dağılmış durumdalar. Bunlardan, dede ve nine olanlarımız var.  Birbirimizi ararız, görüşürüz, dertleşir ve yardımlaşırız.  Bizlere kampta, etnik kimliğimizin yanında, dinimizin gerekleri de  öğretildi. Doğruluktan şaşmamamız, çalışarak, üreterek, yetiştirerek, elde edilen her şeyin kıymeti öğretildi. Bir dilim ekmeğin kıymeti, alın teri, emeğe saygı da öğretildi. Tarım ve  hayvancılık  ile birlikte insan sevgisi de öğretildi.

    Otuz senedir, Yetimhanemizin yaz kampına “el koyulmuştur”. Çeşitli platformlarda, Yetimhanemizden ekmek yemiş kişiler olarak bunu dile getirmeye çalıştık,  bağırdık-çağırdık da duyan olmadı. Duyarlı kimse de olmadı. Biz yine de;

    BAĞIRMADIN; BAĞIRDIĞIM GİBİ, BAĞIRSAYDIN; BAĞIRDIĞIM GİBİ, BAĞIRMAZDIN, BAĞIRDIĞIM GİBİ demedik….

    Günümüzde; toplumsal barış için, akil adamlar seçildi. Her bölgeye ayrı ayrı ekipler oluşturuldu.  Yörelerin kanaat önderleri ile temaslar kuruluyor, toplumsal barış için, akmış olan kanın bundan sonra akmaması için destek aranıyor, taşın altına elini sokanları canıgönülden kutluyoruz, destekliyoruz.

    Yaklaşan 23 Nisan’da hükümet yetkililerimiz, eğer azınlık çocuklarını da sevindirmek isterlerse, bu sevince 53 yaşında bir çocuk olarak talibim. Tuzla’daki yetimhanemizin düzenlenmiş olan Yeni Vakıf Yasası kapsamı içine alınmasına gerek kalmaksızın, hükümette olan partinin adına yakışanı yapmasını ve ADALET’in yerine getirilerek bize iade edilmesini istiyorum. Yetimhanemizi bizzat gezmiş ve durumu hakkında bilgi sahibi, üstelik  Akil Adamlar listesinde isimleri olan, sayın milletvekili Sırrı Süreyya Önder, sayın Ahmet Faruk Ünsal ve sayın Baskın Oran’ın, toplumsal barış çabaları arasına Ermeni yetimhanemizin İADE edilme talebimizi de almaları, vakıflardan sorumlu devlet bakanımızın da yetimhanemizin ve çocukların emeği ile oluşturulmuş kampımızın iade edileceği müjdesi verdiği an, altı kıtaya dağılmış Tuzla Ermeni Yetimlerinin de 23 Nisan’ı Çocuk  Bayramı olarak  kutlayacağını  duyurmak isterim.

    Unutmadan, Tuzla yetimhanemizde;  başkasının malına el koymak bir yana, yan bakmanın bile günah olduğu öğretildi.

    Küçüklere sevgi ile büyüklere saygı ile yaklaşmak öğretildi.

    Sevgi ve Saygılarımla…


    KAYBOLMAYIN ÇOCUKLAR

    “Bizim yetimhane, ayrılanlarla buluşanların, kaybolanlarla bulunanların merkeziydi sanki. Garabet’le, Flor mesela. Çocuk yaşta ana babalarını kaybeden bu iki genç, aradan 15 yıl gibi bir zaman geçtikten sonra ancak yaşamın tatlı bir rastlantısı sonucu kavuşabildiler birbirlerine.(…) Nasıl unuturum, onlara bu gerçeği söylediğimizde birbirlerine doğru koşuşlarını? Garabet’in “Kuyrik kuyrik” diye deniz kenarına, ablasına koşuşunu. Şimdi içinizden ‘tam da Türk filmi’ diye mırıldananlarınız olacak, ama ne yapalım ki olay ortadaydı ve yaşanıyordu.” Hrant Dink bu cümlelerle anlatıyor Tuzla Yetimhanesi’ni. “Kuyrik kuyrik” diye kız kardeşine koşan Garabet ise Kamp Armen’in filmini çeken yönetmen Garabet Orunöz. Garabet Orunöz 2008’de yetimhanenin çocuklarını buluşturmuş, hepsi orada yetiştirdikleri ağaçların, emek emek var ettikleri binanın önünde gözyaşları dökmüş. Bu buluşmanın ardından 21 yılını geçirdiği bu kampı bir filmle anlatmak istemiş. Ve “Kaybolmayın Çocuklar” ortaya çıkmış. Kaybolmayın Çocuklar filmini 24 Nisan Çarşamba günü saat  Hayat Televizyonu’nda izleyebilirsiniz.

    evrensel.net – Bu sayfa 285 kere görüntülendi.Güncelleme tarihi: 2013-04-20 17:05:11

ROBOSKİDE “FAİLLER YOKSA BAYRAMDA YOK” YÜRÜYÜŞÜ VE BASIN AÇIKLAMALARI

Posted in Haberler with tags on 24/04/2013 by Karakök

 

 

Roboski halkı bugün saat 10 :00 da mezarlığın üst tarafında toplanarak, failler yoksa bayramda yok şiarıyla 23 nisan çocuk bayramını protesto etti.Yürüyüşü çocuklar ve gençler düzenlerken,ailelerde çocuklarına destek için orada idiler. Gençler yürüşüşte “bayram değil kardeşlerimizin faillerimizi istiyoruz pankart taşıdı.

 

Bir çok döviz taşındı,dövizlerde “ koruculuk kaldırılsın” “failler yoksa barışta yok” “ “bizim bayramımız failler ortaya çıktığında olacaktır” “ “köylerimize geri dönmek istiyoruz” “ “failler yoksa bayramda yok” bu istekler göze çarpıyordu.

 

Yürüyüşte sık sık solaganlar atıldı.”Roboski uyuma şehidine sahip çık” “adalet yoksa bayramda yok” faşizme karşı omuz omuza” “katil devlet hesap verecek” . Gülyazı şantiye mahallesinde bulunan ilköğretim okulunun önünden geçerken okulun düzenlediği kutlama yuhulandı.okul boyunca “ roboski uyuma şehidine sahip çık sloganları atıldı.

 

Üç kilometrelik yürüyüşün ardından köy meydanına gelindiğinde,gençler adına basın açıklamasını Barış Encü okudu.

 

Barış Encü  öncelikle “roboskili öğrenciler olarak Sayın Öcalan’ın başlatmış olduğu barış sürecini”desteklediklerini söyleyen Encü söyle devam etti “devletin yaklaşımlarını bu süreçte samimi bulmuyoruz.Bir taraftan barış derken diğer taraftan her gün yeni bombalama haberleri alıyoruz. Bir yandan müzakere deniliyor,diğer taraftan yüzlerce kalakol inşa ediliyor.halkın birliğibi bölmek için yeni yeni koruculuk kadroları veriliyor.Devlet eğer samimi ise bir an önce bu girişimlerini sonlandırmalı ve barış adına somut adım atmalıdır.”Encü bu adımlardan en önemlisinin bir an önce buradaki katliamın failleri bulunmalı yargı önüne çıkartılmalıdır dedi

 

23 nisan’ın TBMM nin kuruluşu ve cocuklara adanmıştır diyen Encü “ tbmm geçmişten günümüze çocuk katliamları için fezleke vere gelmiştir.En son bizim burada kardeşlerimizin katledilmesi de aynı şekilde geçekleşmiştir.Fezlekeyi de neren meclistir,arastırma komisyonunu kuranda meclistir,hazırlattığı rapor ise çöpe atmalık bir rapordur.diyen Encü Tüm bunlardan sonra nasıl bizim bayram kutlamamız bekleniyor.Bilinmelidir ki çocuklarımıza adalet yoksa bize de bayram yoktur diyoruz.

 

“Yaşasın onurlu mücadelemiz ve onurlu adalet ayrışımız “ dedikten sonra Katliamda yaşamını yitiren Cemal Encü’nün öğretmen olan kardeşi Vahit Encü de kısa bir konuşma yaptı. Konuşmasında, Vahit Encü“ben öğretmen ve insan olarak ve kardeşini katliamda kaybetmiş biri olarak öylesi bir kutlamanın içerisinde yer alamazdım. “Bir an önce kardeşlerimizin, akrabalarımızın failleri oratya çıkarılmalıdır,biz katliamda yaşamlarını yitiren canlarımızın failleri bulununcaya kadar hiçbir bayrama katılkmayacağımızı açıklamak istiyorum.Biz onurlu bir barış istiyoruz, diyerek konuşmasını sonlandırdı.

 

Gençlere destek veren aileler gençlerin basın açıklamasından sonra ,mezara doğru tekrar yürüyüşe gerçtiler.Sürekli sologanlarla mezara kadar yürüyen aileler,mezarlıkta çocuklarının yürüyüşüne sahip çıktıklar. Roboski mezarlığında aileler adına açıklamayı Barış aktivisti İbrahim Yaylalı gerçekleştirdi.

 

İbrahim Yaylalı konuşmasına söyle başladı “ TBMM nin kurulduğu günü atfen kutlanan çocuk bayramı, bizim çocuklarımızın ne kadar bayramıdır” diye soran Yaylalı devamında ise Bu coğrafya da çocuk olmanın göstergelerini şöye ifade etti “ Bugün bu coğrafyada 9 milyon çocuk açlık sınırında yaşamaktadır.Türkiye Çocuk Vakfının ortaya koyduğu çalışmalara göre 4 milyon çocuk işçi olarak çalışmaktadir. Dedikten sonra  devam eden Yaylalı Devletin de bu ucuz iş gücüne göz yumduğunu şöyle ifade etti “Devlette 4857 sayılı iş kanununu çıkararask adeta çocuk iş gücü sömürüsünün önünü açmıştır” diyen yaylalı hapishaneler gerçeğini ortaya koydu” Bugün binlerce çocuk 13-14 yaşında TMK mağduru olarak tutuklanıp hapishanelere konmuştur.Hapishanelerde ik bini aşkın çocuk tutsak bulunmaktadır.

 

İbrahi Yaylalı çocuklar için bir savaş gerçeğinede vurgu yaptı “ TBMM ye soruyoruz bizim burada yitirmiş olduğumuz canlarda dahil,Ceylanlar,Uğrlar,mazlumlar,İbolarında içerisinde olduğu 569 ölü katledilmiş çocuklar için ne yaptınız.” Dedikten sonra Meclisin işlevini orataya koyan açıklamasıyla devam etti “Bizim burada yaşadığımız katliamda öldürülen ve çoğu cocuk olan canlarımız 1) fezleke çıkararak 2) bünyesinde oluşturulan alt komisyonla katliamı aklamak için direkt görev almıştır, sorumluluğun büyük kısmı bu meclise aittir.Bu sebeble bu bayram bizim bayramımız değildir.

 

Yaylalı en son meclisi kastederek” meclis ellerindeki kan ile yüzleşmelidir.bu zamana kadar savaşlarda bu coğrafyada katledilen çocukların hesabı verilmediği müddetçe bize bayram yoktur diyoruz

 

“Adalet yoksa bayramda yoktur” diyerek konuşmayı sonlandıran yaylalı nın ardından Kürtçe bir marş okunarak basın açıklanması sona erdirildi

anti-pop,

Posted in Haberler with tags , on 24/04/2013 by Karakök

23_Nisan_anti-pop_2010

“NAZIS RAUS!!!” Bundesparteitag 20.-21.04.13

Posted in Haberler with tags on 22/04/2013 by Karakök

 

April 20th, 2013

Heute war der Auftakt des 2 tägigen Bundesparteitages der NPD. Und das direkt in unserer Region. Natürlich waren wir vor Ort und haben mit demonstriert um den Nazis zu zeigen, dass sie hier nicht erwünscht sind.

Im kleinen Sulzbach bei Weinheim öffnete der Wirt des “schwarzen Ochsen” seine Türen für die NPD.

Ca. 150 Menschen haben sich heute zusammen gefunden, um bei der spontanen Demo mitzulaufen. Eine ordentliche Zahl wenn man bedenkt, dass die Information über den Parteitag in Sulzbach-Weinheim erst Freitag Abend um 21Uhr bekannt wurde.

Auch morgen 21.04.2013 wird eine Kundgebung gegen den Parteitag der NPD stattfinden.

Wir werden den Nazis zeigen, dass sie hier nicht erwünscht sind! Kommt alle und bringt eure Freunde mit! Treffpunkt ist ab 10Uhr bei der freiwilligen Feuerwehr Sulzbach. Die grandioser Weise zufällig morgen ihren Tag der offenen Tür hat. Somit ist auch für kulinarische Verpflegung gesorgt ;)

IMG_0419

IMG_0424

 

ÇÖZÜMÜN DİLİ NASIL OLMALI

Posted in Haberler with tags on 22/04/2013 by Karakök

İbrahim yaylalı

Barış sürecinin işleyen bir çok mekanizmasına söylenecek bir çok şey olduğuna hepimiz hem fikirizdir.Dil üzerine bügün bir şeyler söylemek istiyorum.Barış sürecinin dili üzerine,özellikle AKP hükümetinin kullandığı dil üzerine,geçmiş savaş hükümetlerinin kullandığı dil ve sonuçları üzerine bir şeyler söylemek istiyorum.önce akil insanlara ve köyümüzün çözüm önerilerini kısaca bir aktarayım,sonra dil konusuna geri döneceğim
Akil insanlar heyeti Roboski’ye uğradı ve hızlı şekilde geçti diyabiliriz.beden dili anlamında ne kadar bizi dinlemeye,ya da anlamaya hazırlar diye gözlemeye başladım.Kezban hatemi ve Yılmaz Erdoğan annelerin feryadına vicdanlarının gözleri dört olmuş dinliyorlardı.Yılmaz Erdoğan’ın burun çekmeleri bizim durduğumuz yerden duyuluyordu.Kezban Hatemi ise annelerinin kuzularına ait okul materyallarında takıldı kaldı.Diğerler ise daha çok yorgunluklarına yenilmiş gibiydiler.
Tüm Roboski ve Bejuh halkı tek dil olmuş gibi çözüm süreci için üç temel isteklerini anlattılar.1)Roboski katliamının çözümü için meclis,mahkemeler dışında üçüncü yol ve çok kez başarısı kanıtlanmış olan hakikatları araştırma ve uzlaşma komisyonunun kurulmasını ve kendi katliamlarıyla benzer tüm katliam ve failli mechul olaylarının açığa cıkarılmasını istediler
2) Koruculuk sisteminin bir an önce gerekli tedbirleri alarak bitirilmesi gerektiğini söylediler.bu saatten sonra devletin geliştirdiği koruculuk sisteminin tekrar savaş anlamına gelecek davranış olarak görüyorlar.bu davranıştan bir an önce geri dönülmesi gerektiğini söylüyorlar
3) Burada yaşayan köylüler ,Zeviya ve Alancık köylerinden çeşitli yıllarda zorla,köyleri yakılarak çıkarıldılar ve şu anki zorunlu ikametlerinde yaşamaya mahkum edildiler.Bu zorunlu ikamelerini bizde dört aydır deneyimliyoruz ve gördük kü kötü bir mülteci kampından daha kötü durumdadır.Nerede ise hiç üretim yapabilecekleri alanları mevcut değil.Yaşamaları için temel maddeleri karşılayacak iki yol kalıyor.birincisi kaçaktır ki sonu görüldüğü gibi ölümdür.Diğeri ise birinci seçenekten bir farkı olmayan beyaz ölüm yoludur. Herşeyini inkar etmek zorundasın.Bu iki yolu da istemeyen bura halkı köylerine dönmeyi ve tekrar eski anlamında kendi yaşamlarını,kendi emekleri sonucunda sürdürmeyi istiyorlar. Bunun yolunu devletin açması gerektiğini ve kolaylaştırıcı önlemleri geliştirmesi gerektiğini söylüyorlar.
Çözüm sürecinin dili nasıl olmalıdır.
Çözüm dilinin Kürt tarafı…
AKP çözüm sürecine girdik dedikten sonraki süreci takip ediyorum. Hükümet nasıl bir dil kullanıyor,çözüm sürecine nasıl yaklaşıyor.çözüm sürecinin başından itibaren kullandığı dil çok sorunlu bir dil olagelmiştir.Bir çok çevreyi kullandığı bu dil kırmıştır.Özellikle Kürt halkını çok büyük ölçüde rencide etmiş hatta ona olan güveni oldukça azaltmıştır.Çözüm ya da Barış süreci denebilecek şeyi Sayın Abdullah Öcalan ve sonrasında ise PKK  desteklediği için çok fazla ses çıkarmamaktadır. Çünkü iradesi saydığı güce inancı hala devam etmektedir.
AKP de bu süreci fırsata dönüştürerek tüm hoyratlığıyla şımarık bir çocuğu oynamakta,hatta akil insanlar toplantısını tek bir Kürt kelimesini bile ağzına almadan bitirebilmektedir.Orada teror lafzını o kadar kullandı ki saymayı ben beceremedim. Mutlaka sayan olmuştur bu şımarıklığı öyle düşünüyorum.Şimdilik o alanı 30 yıldır enternasyonal çizgisiyle idare edebilecek bir güç olduğu için çok problemli görmüyorum.o tarafta ulusal hareketin mütevazi sorumluluğu sorun çıkmasını önleyecektir.
Çözüm dilinin Türk tarafı…
AKP’ nin bu dönemle birlikte üçüncü hükümet dönemidir.kamuoyu bu üç hükümet boyunca AKP nin dilinin hoyratlığını iyi takip edebildiğini düşünüyorum.Özellikle son seçim sonrası MHP’yi aratmayacak politika ve dil kullandığını gördük.Bazıları diyor2ki özellikle bu hükümete yakın olan çevre için söylüyorum.Bu dili hükümet bilerek kullanıyor,ancak dönüştürmeye çalıştıkları kesime bu şekilde yaklaşabilir veonları barışa ikna edebilir.
Yukarıdaki tezin işlemediğini nereden gördük,Kürdistan hariç hiç bir yerde akil insanlar olumlu karşılanmadı.Kürsü işgallerine varan her türlü saldırıya maruz kaldılar.Peki bu duruma biz şaşırmalıyız mı, buna cevabımız maalesef hayır olacak,nedenine gelince üç dönemdir hükümet olan AKP de dahil,bu zamana kadar kullanılan dil savaşın dilidir.
Bu ne demek oluyor,bu cumhuriyetin kuruluşuyla beraber başlayan lanetli tekleşme ideolojisi Türk  ve suni’lik hariç her şeyi küfür haline getirip,Türkiye kesiminin hücrelerine kadar yedirilerek verilmedi mi. Türk halkı ve asimile edilmiş bir çok halka aynı sovenist zehir içirilmedi mi.Kendi çıkarları yürüsün diye,rantlarını sürdürebilmek için,bu aracı hangi hükümet tepti,burada Kapitalist burjuva aygıt’ın en kolay sömürme aracı savaş makinesi ve bunun türevleri değil miydi.
Türkiye kesimi ve özelde türk halkı bu baldıran zehirinden daha da berbat ırkçılık zehirini içtikten sonra tüm iradesi teslim alınmadı mı duygusuz,kalpsiz vicdansız hale getirilmedi mi.Türk halkı yüzyıldır bu yalanlarla kandırılmadı mı.Tüm bunlara verilecek samimi cevap barışa ne kadar samimi yaklaşıp yaklaşmadığımızı gösterecektir.
Samimi olan cevabın sahibi ne yapmalıdır biliyor musunuz,kalkacak onu bunu görevlendirmeyecek, hükümet kendisi o bölgelere gidecek ve samimi olarak diyecek ki bu zamana kadar sırf çıkarlarımız için sizi kandırdık.Çıkarlarımızı devam ettirebilmek için sizi herkese düşman ettik.Biz yüzyıllık yalan bir mitle sizi zehirledik. Sizi kalpsiz,vicdansız,iradesiz kıldık.Ne müslümanlığınız,ne Türklüğünüz bir ayrıcalık değildir.En fazla diğerinin inancı ya da kimliği kadar değerlidir.Sizden bu yaptıklarımız için özür diliyoruz.Kürt halkı ve tüm farklılıkların ve sizin birbirinizden hiç bir farkınız yok,hepimiz eşitiz ve kardeş bir coğrafya da birlikte yaşamayı hak ediyoruz.Samimi olan cevabın sahibi tüm bunları göze alabilmelidir.
 
Tüm bu yukarıda ki saydığım şeyleri göze alabiliyor ve yola düşüyorsa,belki bu kendisini de yakacaktır,fakat o zaman ancak barış güzergahına girilebilecektir.Bunun olabilirliği her zaman mevcuttur.Örneğini De Gaule’nın Fransa-Cezayir örneğinde görebiliyoruz. De Gaule’nin Cezayiri çok sevdiğini düşünmüyorum.De Gaule Fransayı çürümekten kurtarmak için başka yapacak yolu kalmadığından,Cezayir için refaranduma gitti.Çürümekten ve Fransa bu bataklıktan ancak bu şekilde kurtarabildi.Efendi özgür kalabilmek için,kısmende olsa efendilik haklarından feraget etrmek zorunda kaldı.
 
AKP için başkaca yol kalmamıştır ve eğer Türkiye’yi kurtarmak istiyorsa,efendilik haklarından oldukça feraget etmek zorundadır.Türk halkının karşısına çıkıp bu zamana kadar sizi bizde dahil tüm savaş hükümetleri insanlıktan çıkardık,o sebebten siz bizi her tarafta yuhluyorsunuz,siz o sebebten barışı kabullenmiyor,kendinize ihanet ettiğinizi düşünüyorsunuz, fakat öyle değil sizin var olan bu sovenist kişiliğinizi biz insan kıyıcılar kurguladık,sizden bin defa özür diliyoruz.
 
Bizim ile ilgili vereceğiniz tüm karara saygılıyız diyeceksiniz.Sonrasında ise Bu yaratılan travmayı atlatabilmek için bu coğrafya da tüm kesimler rehabilite den geçirilecek,işte o zaman Türkiye’nin De Gaule olabilirsiniz..Belki Kürtleri hiç bir zaman sevmeyeceksiniz fakat dediğim gibi kendi çıkarlarınızı ve Türkiye’yi kurtara bileceksiniz
 
Belki bu sizin başınızı yese de, bu coğrafya da bir şeyleri kurtarabileceksiniz. Şimdi dilin ne kadar önemli olabildiğini, neleri ifade ettiğini ve nelere yol açtığını umarım gösterebilmişizdir.Bu tarafın ulusal haraket gibi bir şansı da yok,yani enternasyonal dili hakim kılacak ve bu zehiri boşa çıkaracak bir gücü de mevcut değildir.
 
Bir frekenstayn,bir deli göleği ürettiniz ve bir halka bunu hakim kıldınız,şimdi samimiyet zamanı gerçekten bu deli gömleğinden ve bu frakenstayn halinden Türk halkını ne kadar kurtarmak istiyorsunuz.
 
Açıkcası AKP seçimlere mi yatırım yapıyor,yoksa kendisini yeme yok etme pahasına kendi yarattığı canavarla savaşmayı göze alacak mıdır.
 
Bununla ilgili aldığı karar ne kadar ileriyi görebildiğini, ne kadar bütünlüklü düşünebildiğini de bizlere göstermiş olacaktır
 

Tierversuchslabor-Besetzung in Mailand

Posted in Haberler with tags on 21/04/2013 by Karakök

Heute Samstagnachmittag haben einige AktivistInnen von “Fermare Green
Hill” in Italien ein Tierversuchslabor in Mailand besetzt. Sie haben
sich in den Räumen, wo sich die Tiere befinden, verbarrikadiert.
Zusammen mit tausenden von Raten, Mäusen und Kaninchen. Vom ganzen
vierten Stock des Gebäudes werden nun laufend Fotos und Videos
veröffentlicht. Einige der AktivistInnen haben sich mit Schlösser um
den Hals an den Türen festgekettet, damit diese nicht geöffnet werden
können.

Eine Demo gegen Tierversuche zieht demnächst in Richtung des Labors.
Dieses soll anschliessend von den Teilnehmenden belagert werden – mit
der Forderung: Alle Tiere des Labors müssen befreit werden!

Erste Fotos und laufende Infos finden sich hier:

https://www.facebook.com/controgreenhill

https://twitter.com/fermareGH

http://www.flickr.com/photos/fermaregreenhill/8665539114/in/photostream/

Verbreiten, Informieren, Solidarisieren!

Hinter Tierversuchen steht das Kapital!

Amazon ve Hasankeyfin ortak filmini izleyin

Posted in Haberler with tags on 21/04/2013 by Karakök

Değerli arkadaşlar,
Amazon ve Dicle nehri üzerine (Ilısu) kurulacak barajlara karşı burada
yaşayan halkların varlıklarını ve kültürlerini koruma hikayesini anlatan 30
dakikalık belgeseli izlemenizi ve sizlerin de dostlarınızla paylaşmanızı
rica ediyorum. Saygılarımla Prof.Dr.Kemal GÜVEN Dicle Üniversitesi

From: Doğa Derneği <bulten@dogadernegi.org>
Date: 2013/4/18
Subject: Amazon ve Hasankeyf’in ortak filmini izleyin

**
Barajların Gölgesindeki Uygarlıklar:
Amazon ve Mezopotamya
Ilısu Barajı, 310 kilometrekarelik bir alanı su altında bırakarak, 12 bin
yıllık tarihi Hasankeyf’i Dicle havzasında yaşayan birçok canlıyla birlikte
yok edecek.

Amazon ormanlarının kalbindeki Belo Monte Barajı ise 688 kilometre karelik
yağmur ormanını ve onlarca kabilenin yaşam alanını sular altında bırakacak.

Bu barajlardan çıkan metan gazının karbondioksitten ton başına 25 kat daha
fazla iklim değişikliği etkisi olacak.

Peki bütün bu gerçeklere rağmen barajlar savunulduğu gibi temiz enerji mi?

Yıllardır Yaşar Kemal, Sezen Aksu ve Tarkan gibi birçok ünlü ve on binlerce
insan “Hasankeyf Yok Olmasın” diye mücadele ediyor. Şimdi de 30’dan fazla
belgesele imza atmış ve BBC, CNN gibi uluslararası televizyonlarla çalışan
Kanadalı yönetmen Todd Southgate, Hasankeyf ve Amazon’un ortak hikayesini
konu alan bir belgesel hazırladı. Belgeseli Mehmet Ali Alabora seslendirdi.

Sosyal medyada üç günde 25.000 izlenme sayısına ulaşan filmin Irak, İran,
Avrupa ülkeleri, Latin ülkeleri ve Amerika’da da gösterimleri yapılacak.

Baraj projeleriyle tehdit altında olan, Brezilya’nın görkemli Amazon
ormanlarında ve Mezopotamya’nın bereketli ovalarında binlerce yıldır
varlığını koruyan yerel halkların, kültürlerin ve doğal hayatın ortak
hikayesi için Damocracy filmini siz de izleyin ve çevrenizle paylaşın.
Barajların “temiz” enerji olmadığını tüm dünyaya birlikte gösterelim.

Filmi izlemek için
tıklayınız.<http://www.setrow.com/system/gopage.php?m=223&l=3221408&id=701bd2bfdd7cfc7c4adaf4c59bde12abded3a2e0734c634fe3&g=9dcd7d765ec6c7ceb290>
[image: