Ağustos, 2014 için arşiv

Sosyal demokratlarin Fasist yuzu.

Posted in Haberler with tags on 31/08/2014 by Karakök
392425335

Sosyal demokratlarin ve gezi bileseni Kemalistlerin fasist yuzu. CHP ve turk bayrakli ulusalcilar ile zaman zaman ortak eylemlikler yaptigi ve destekledigi turk solu (ML ) hareketler bu duruma karsi ne dusunuyor,

Bağdat Caddesi’nde Zafer Bayramı coşkusu
Cumhurriyet Halk Partisi (CHP), Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), Bağdat Caddesi Platformu başta olmak üzere çok sayıda sivil toplum kuruluşlarından oluşan binlerce kişi 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı kutlamak için saat 18.00’da Bağdat Caddesi’nde Şaşkınbakkal’da toplandı.

 

12 ISTANBUL LGBT ONUR YURUYUSU

Posted in Queer with tags , on 30/08/2014 by Karakök
ÖNEMLİ DUYURU..

Sevgili Lgbti bireyleri 7 Eylül Pazar günü taksim de UYUŞTURUCUYA HAYIR LGBTİ Yürüyüşü düzenlenecektir. Bu yürüyüş Taksim meydanda başlayıp Galatasaray Lisesi önünde basın açıklaması ile sona erecektir. Yürüyüşe tüm lgbti bireylerinin katımasını istiyoruz. UYUŞTURUCU bilinçli yada bilinçsiz toplumumuza verilen en büyük darbelerden biridir. Nice anneler babalar geceleri evlatlarını düşünür halde nice yuvalar yıkılır halde nice arkadaşlarımızı uyuşturucu belasında ölüme mahkum bırakılmış halde görüyoruz. Her ne kadar kişinin kendi isteği ile kullandığını düşünüyor olsak bile UYUŞTURUCUNUN GERÇEKTEN ÇOK BÜYÜK BİR BELA olduğunu ve bu konuya tepkimizi koymak istiyoruz. Gerek bakanlığın herek hükümetin bu konuya daha duyarlı olmasını istiyoruz. BU yüzden Yürüyüşe davetlisiniz.
Bu yürüyüşte hiçbir siyasi parti bayrağı dövizi v.b gibi temalar kesinlikle yasaktır. Bu yürüyüş sağcısıyla solcusuyla türküyle kürtüyle tek bir ses olup omuz omuza yürüyüşümüzü gerçekleştireceğiz.
https://www.facebook.com/events/582667018517783/?ref=2&ref_dashboard_filter=upcoming

Melih Neseli Güneş'in fotoğrafı.
7 Eylül Pazar, 17:00 (UTC+03)
294 kişi gidiyor

Kerkük Savunma Güçleri: Kürt kazanımlarını koruyacağız

Posted in Haberler with tags , , , , , , , on 28/08/2014 by Karakök

Gerilla, peşmerge ve Maxmurlu milisler Kerkük Savunma Güçleri’ni oluşturuyor. Gerillanın Güney Kürdistan savunmasını almasını büyük bir yurtseverlik örneği olarak gördüklerini söyleyen Kerkük Savunma Güçleri, bu ittifakın güçlendirilmesi gerektiğini belirtiyor.

Şengal, Maxmur gibi çeşitli bölgelerde IŞİD tehdidi ardından Güney Kürdistan savunması için cephenin oluşturulduğu bir merke​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​z de Kerkük. Çete saldırılarına karşı mevzilenen Kerkük Savunma Güçleri HPG ve YJA STAR gerillaları ile peşmerge ve Maxmurlu milislerden oluşuyor.

HPG/YJA STAR gerillalarının Güney Kürdistan şehirlerine gelişi ile birlikte ulusal birliğin gelişmesinin önünün açıldığına dikkat çeken Kerkük Savunma Güçleri, bu ittifakın daha da güçlendirilmesi gerektiğini belirtiyor.

Kerkük Savunma Güçleri üyeleri ANF’ye konuştu:

GERİLLALAR: KERKÜK’ÜN İŞGALİNE İZİN VERMEYECEĞİZ

Agit Guyi: Bir süredir Ortadoğu’da sıcak bir savaş var. Özellikle Rojava Kürdistan’ında çetelere karşı bir savaş yürütülüyor. Kürdistan’ı yeniden işgal etmek istiyorlar. Biz Kürt kazanımlarını savunmak için geldik. HPG ulusal bir güçtür. Kürdistan’ın neresinde olursa olsun militanlık görevini yerine getirecektir. Bu temelde Medya Savunma Alanlarından geldik. Kürt halkının istemi ile Kerkük’ün savunması için geldik. Kerkük’ün Şengal gibi olmasına izin vermeyeceğiz. Kerkük’ün yine işgalcilerin eline geçmesine izin vermeyeceğiz. Kerkük zengin bir yerdir. Önderliğin (Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan) eskiden beri önerdiği ulusal güç olma temelinde yaklaşımımız var. Peşmergeler ile birlikte Kerkük’ün savunması için burada ortak mücadele yürütüyoruz.

Rojava Kürdistan’ında YPG ile Kürt halkı çetelere karşı büyük bir direniş gösteriyor. Yaşlı, genç herkes bir direniş halindedir. Orada çeteler kırıldı. Güneyde ise bu hazırlık yok. Çetelerin yürüttüğü psikolojik savaşın etkisi var. Halkın üzerinde bir hava yaratıldı. Çeteler daha bölgeye yetişmeden korku havası yaratılmaya çalışılıyor. Gerillanın gelişi sonrası hem peşmergeler hem de halk rahatladı. Halk gerillayı kendi fedaileri olarak görüyor. Bizim müdahalemiz ile dört parça Kürdistan için savaştığımızı daha iyi gördüler. Gerilladan moral ve güç aldılar. Gerillanın bu halkın fedaisi olduğunu ve bireysel kaygısının olmadığını görüyorlar. Bizim için de esas olan halkın değerlerinin korunmasıdır.

Mervan Urfa: Sömürgeci güçlerin güney Kürdistan üzerinde büyük hesapları var. 2003 yılı müdahalesinden bu yana devam eden bir savaş vardı ve bugün bu savaş en son aşamasına gelmiş durumda. Özellikle Musul ve Kerkük’ün güneyde büyük bir rolü var. Kerkük neden bu kadar önemli? Çünkü ekonomik hesaplar çok fazla var. Kerkük için referandum bile yaptılar. Konumunu ne Kürtlere, ne Türkmenlere, ne de Araplara verdiler. Kendi başına bırakılan bir kent konumunda kaldı.

IŞİD’in ortaya çıkmasından sonra savaş Musul ve Kerkük üzerine yoğunlaştı. Aslında güney savaşının kırmızıçizgisi Kerkük olarak ifade ediliyor. Kerkük üzerinde yapılan hesaplar ile Kerkük üzerinde hakimiyet sağlanmak isteniyor. Yapılan yanlış politikalar yüzünden bunun bedelini halklar ödüyor.

Biz üçüncü bir çizgi olarak geldik. Kerkük’ün mirasının herhangi bir partiye gitmesinden ziyade halka gitmesini istiyoruz. Biz tüm Kürdistan’ın zenginliklerini halkımıza vermek istiyoruz. Rojava gözler önündedir. Kerkük’ü de tüm zenginliği ile halka teslim etmek istiyoruz.

Biz dört parça Kürdistan’ın savunmasını esas almışız. Dün Rojava’ydı bugün Şengal, Maxmur ve Kerkük üzerinde büyük bir tehlike var. Biz bir partinin, bir ailenin veya şahısların çıkarı için gelmemişiz ve bu temelde de yaklaşıyoruz. Biz tüm güneydeki halkımızı savunmak için buradayız.

Her zamankinden çok ulusal birlik ve ittifaka ihtiyaç vardır. Biz her zaman birliğe ve ittifaka hazırdık. Bugün de hesapsız bir şekilde kendi halkımızı savunacağız.

KADIN GERİLLALAR: SONUNA KADAR SAVAŞIP BAŞARACAĞIZ

Helin Van: Sömürgeciler dört parça Kürdistan’ı kendi sömürgelerinde tutmak istiyorlar. Biz de YJA STAR güçleri olarak ülkemizi savunacağız. Dört parça Kürdistan’daki güçlerimiz kendini göstermek zorundadır. Fedaice savaşacağımıza inanıyorum. Hiçbir zaman işgalcilerin temiz topraklarımızı kirletmesine izin vermeyeceğiz. Sonuna kadar savaşıp başaracağız. Bunun için de ne gerekiyorsa onu yapacağız.

Çeteler kadınlardan çekiniyorlar. Onun için gözü karaca kadınlara saldırıyorlar. Çünkü kadın onların önünde engeldir. Çeteler en kirli yöntemlerini kadına karşı kullanıyorlar. Kadını ganimet gibi görüyorlar. Biz de bunu görüp ona göre hazırlanıyoruz.

Axin Amed: Peşmergeler ile aynı mevzilerde yer alıyoruz. Hem halkın hem de peşmergenin yaklaşımları gerillaya karşı güvenlerinin olduğunu gösteriyor. Büyük bir coşku ile karşılandık. Gelişimizle burada belli bir değişim oldu.

PEŞMERGELER: GERİLLANIN GELİŞİ ULUSAL BİRLİĞİN İFADESİ

Kemal: Gerillanın gelişi ulusallığı, birliği ifade ediyor. Gerilla, peşmerge fark etmiyor ve dört parça Kürdistan için savaşıyoruz. Kürlerin onuru ve şerefi için savaşıyoruz. Gerillanın bize yardıma gelişi, IŞİD çetelerine karşı savaşması büyük bir yurtseverlik örneğidir.

Mustafa: Ben YNK’nin bir peşmergesi olarak gerilla kardeşlerimiz ile birlikte Kürtlerin çıkarları için burada savaşmaktan onur duyuyorum. Aramızda hiçbir fark yok. Bize destek için gelmelerinden dolayı çok sevinçliyiz. Bugün de IŞİD çetelerine karşı birlikte aynı mevzilerde savaşıyoruz.

Hiwa: YNK’nin bir peşmergesi olarak gerilla kardeşlerimizle birlikte aynı mevzilerden savaşmayı onur olarak görüyorum. Birlikte savaşarak tüm mıntıkayı IŞİD çetelerinin elinden kurtaracağız. Gerillanın gelişi ile birlikte inşallah başaracağız.

Barzan: Kürdistan’ın onurunu korumak için gerillanın ittifak ve birlik için gelmesinden dolayı çok memnunuz. PKK’nin buralara yardım için gelmesinden dolayı burada hepsine de teşekkür ediyorum. Gerillanın gelişi ulusal birliğin sağlanması açısından da çok önemli bir adım oldu.

Garib Ahmed: Gerillalar ile hiçbir farkımız yok. Onların hepsi de bizim kardeşimizdir. Ulusal bir bağımız var. Bugün de çete işgaline karşı birlikte savaşıyoruz. Biz kendimizi bu topraklar için feda etmeye hazırız. Gün gelecek dört parça Kürdistan için her şey güzel olacak. Dört parça Kürdistan arasında hiçbir fark yok. Eğer günü gelirse biz de Kürdistan’ın başka bir parçası için savaşmaya gideriz. Artık bir parçanın sorunu herkesi ilgilendiriyor.

MAXMURLU MİLİSLER: KÜRDÜM DİYEN HERKES YER ALMALI

Esat Nirwehî: Maxmur kampına yönelik çete saldırıları vardı. Maxmurlu milisler ve HPG güçleri birlikte IŞİD çetelerinin saldırılarını kırdı. Ardından biz Maxmurlu milisler olarak Kerkük’ün savunması için buraya gelmeye karar verdik. Çetelere karşı Kürdistan halkının ve toprağının savunması için savaşırız. IŞİD Irak’ta halklar üzerinde her türlü katliam ve zulmü yapıyor. Bu çetelere karşı kendine Kürdüm diyen, namus ve şerefi olan herkes savaşmalı. IŞİD ne bir partiye karşı, ne bir güce karşı savaşıyor; tüm insanlığa karşı savaşıyor. Bu çetelerin kökten Irak’tan çıkarılması gerekiyor. IŞİD yeni kurulan bir örgüt değildir; uzun bir süre önce Amerika, Katar, Mısır, Türkiye gibi güçler tarafından kurulan bir örgüttür. PKK, bugün Ortadoğu’da devletler ve uzantılarının uyguladığı teröre karşı savaşıyor. İnanıyorum ki PKK sonuna kadar da Kürdistan’daki tüm işgalcilere karşı savaşır. Biz de Maxmur milisleri olarak Önder Apo’nun felsefesiyle örgütlendik ve çetelere karşı kanımızın son damlasına kadar savaşacağız.

Şükrü Goyi: Maxmur milisleri olarak bizim için hiçbir alan fark etmiyor. Eğer Ş. Rüstem Cudi Kampı (Maxmur Mülteci Kampı) üzerinde bir tehlike varsa bu bütün Kürdistan üzerinde bir tehlike olduğunu gösteriyor. Kerkük, Şengal, Rojava üzerinde tehlike var demektir. Bizim için Kerkük, Rojava, Şengal, Celawla fark etmiyor. Önemli olan Önder Apo’nun felsefesi doğrultusunda bizden ne isteniyorsa yerine getirmemizdir.

İhsan Segirkî: Şengal zulmünü lanetliyor ve kanımızın son damlasına kadar da bu zulme karşı savaşacağımızı söylüyorum. Kerkük de Kürdistan topraklarıdır. Neresi olursa olsun biz her yere gitmeye hazırız. Tüm dört parça Kürdistan örgütleri birlik olsunlar, ulusal birliği sağlasınlar. Kürtlerin çok fazla düşmanı var. İttifaklar oluşturup işgalcilere karşı hazırlıklı olsunlar, savaşsınlar. Önderliğimiz özgür olmadığı sürece biz durmayacağız. Yirmi dört saat halkımıza hizmet edeceğiz.

MAXMURLU GENÇLER: KÜRDİSTAN’IN NERESİ OLURSA OLSUN…

Ferhan Tok: IŞİD çetelerinin Maxmur’a saldırması sonrası gençler ile arkadaşlar iyi bir planlama yaparak çeteler çıkarıldı. Kürdistan tek parça diyoruz. Ve bizim için de hiç fark etmiyor, neresi olursa orası için mücadele ederiz. Biz de kamp gençliği olarak kararımızdır, kendi irademizle Kürdistan’ın neresinde olursa olsun halkımıza sahip çıkacağız. Maxmur’a gelişen saldırı sonrası Kerkük üzerine de tehlike olduğunu gördük. Kerkük için savaşmaya geldik. Tüm Kürdistan’ın savunması için savaşmaya hazırız. Bizim için fark etmiyor; Kerkük de, Amed de, Qamışlo da, Mahabad da aynıdır. Önderlik bireyin kendisini özgürleştirmesinden sonra toplumu özgürleştireceğinden bahsediyor. Önder Apo “genç başladık, genç başaracağız” diyor. Biz de Önder Apo’nun felsefesi ile büyüyen gençleriz. Sonuna kadar, iddialı ve kararlı bir şekilde Kürdistan topraklarını ve şehitlerimizin değerlerini savunacağız.

Mehyedin Sanrı: Maxmur gençliği olarak herkesin bu sürece katılmasını ve çalışmalarda yer almasını istiyoruz. Gün özgürlük için savaşma günüdür. Kürtler üzerinde tehlike var. Bütün gençleri çağırıyoruz, herkes gelip çalışma yürütsün. Hem askeri olarak hem de diğer çalışmalarda yer alarak Kürdistan’ın savunmasında yer almalı.

 

 

Okumaya devam et

Ezidilere gaz bombası

Posted in Haberler with tags on 27/08/2014 by Karakök

 

IŞİD soykırımından kaçan 3 bin 500 Ezidi, Türkiye-Irak sınırındaki Roboski’ye sığınırken, Türk askerlerinin gaz bombası atarak Ezidilerin Türkiye’ye geçmesini engellediği belirtildi. IŞİD’in yak-laştığı Suriye’nin Halep kentin- den kaçan Türkmenler ise Tür- kiye sınırındaki mayınlı alanda aç susuz yaşam savaşı veriyor

 

 

Ezidilere gaz bombası
Irak’tan IŞİD’in zulmünden kaçarak Türkiye’ye geçmeye çalışan Ezidilerin zorlu yolculuğu devam ediyor. Ezidiler, Uludere’de savaş uçaklarının bombalarıyla öldürülen 34 kişinin, Irak’a giriş-çıkışlarda kullandığı yolu takip ediyor. Cumhuriyet’teki habere göre; Askerler, Roboski’ye sığınan Ezidileri gaz bombası kullanarak engellemeye çalışıyor. Haberde, “3 bin 500 Ezidi, Roboski’ye sığınırken, askerlerin gaz bombasıyla müdahale ederek katliamdan kaçan aileleri engellemeye çalışması büyük tepki çekti” dendi.

100’ü aşkın Afrikalı göçmenin cansız bedeni sahile vurdu

Posted in Haberler with tags on 26/08/2014 by Karakök

100'ü aşkın Afrikalı göçmenin cansız bedeni sahile vurdu

 

100’ü aşkın Afrikalı göçmenin cansız bedeni Libya sahiline vurdu.

250 göçmeni taşıyan tekne Cuma günü batmıştı. Libya Sahil Güvenliği’nden dün yapılan açıklamada göçmenlerin cansız bedenlerinin Trablus’un 50 kilometre doğusundaki el Karbuli kıyısına vurduğu açıklandı. Libya Sahil Güvenliği kazadan sağ kurtulanları aramaya devam ederken daha önce 16 kişinin kurtarıldığı açıklanmıştı.

Yaşamını yitirenlerden beşinin çocuk olduğu belirtilirken çoğunluğu Afrikalı olan mülteciler daha iyi bir yaşam umuduyla Avrupa’ya varmayı umuyordu. Muammer Kaddafi yönetiminin devrilmesi sonrası iç karışıklıktan kurtulamayan Libya, Sahra altı Afrika ülkelerinden Avrupa’ya geçmek isteyen göçmenlerin ana  göç merkezlerinden biri durumunda. (DIŞ HABERLER)

http://www.evrensel.net

Eklenme tarihi: 2014-08-26 10:45:17

58.bireylikler çıkıyor!

Posted in Haberler with tags on 24/08/2014 by Karakök

bireylikler’in 58. sayısı eylül ayının ilk haftası bilemediniz ikinci haftası bir kaç kitapçıda!

“Gözle görülür ve anlaşılır
otoriteye duyulan inanç, kamu dünyasının pratik bir yansıması değildir; bu
dünyaya yöneltilen, hayal gücüne dayalı bir taleptir. İktidarın hem insanların
bakımını üstlenmesini hem de kendisini kısıtlamasını istemek gerçekdışıdır ya
da en azından bu, efendilerimizin bize aşıladığı gerçeklik biçimidir. Bununla
birlikte, otoritenin kendisi de yapısı gereği hayal gücünün bir ürünüdür. Otorite
somut bir şey değildir; başkalarının gücünde, elde edildiğinde somut bir şeyi
andıracak olan bir sağlamlık ve güvenlik arayışıdır. Bu arayışın sona ereceğine
inanmak gerçek bir yanılsama hem de tehlikeli bir yanılgıdır. Bu yanılsamanın
sonucu tiranların iktidarıdır. Ancak bu arayışın hiç yapılmaması gerektiğine
inanmak da tehlikelidir. O zaman var olan her şey bir mutlak haline gelir.”

Richard Sennett

bireylikler’in bu sayısını.

*otorite ve yanılsama-richard sennett

*beğeniyorum vücudumu seninki ile iken-e.e.cummings, çeviri: serkan sönmezgil

*”yalnız da değil!”

*acil servisteki acil çıkış kapısı- küçük iskender

*bauman ve lyon muhabbetine heidegger’li hariçten gazel- hayri k. yetik

*”devlet ve tabiat”-mustafa eroğlu

*hadi-janse karavin

*dostluğun siyasası- beş- jacques derrida, çeviri:serkan sönmezgil

*eşek arısı ile karasinek- reha yünlüel

*günlük tutmanın anlamı ve anlamsızlığı üzerine- zygmunt bauman, çeviri : didem kizen

*firavun-oğuz ateşoğlu

*boticelli angel-ümit aydın

* modern ile gelenek- ahmet oktay

*yeter seni pramidi- çağatay olgun

*aziz aydın doğan’la görüşme

*fırça darbesi-özer alptekin

*insana yürüyen bir insan: aydın doğan- ertuğrul meşe

* gerçek zenginlik üzerine- emre gürkan kanmaz

*yaba dergisi, yaba yayınları ve aydın doğan’ın anlamı- öyküsü ve romanıyla aydın doğan- halim şafak

* arıların dönüşü- recep özkan

*-kısa bir ömür için balistik inceleme- ismail güney yılmaz

*gürsel korat’ın varolşuçu romanları: varoluş ve roman-aslı şahinkaya

*tanrının cazı-ege sarıaltın

*terk edilme duygusu- hakkı çınar

*akdeniz-bilal nergizli

*uçurtmamın ipi sicim-alican bayar

*küba’da gezgin olmak- sevim korkmaz dinç

*bir şilte gecesi- fatih akça

*dip sarnıç

*okşandı-ibrahim ispir

*yazıya dönmek- hakkı çınar

*günce- emin baş

*felahiye ya da suyun kenarındaki komşuyum- halim şanlıdağ

*kötü şair -bir- murat akçakoca

*pazartesi yıllardan-ömer faruk ünalan

* k.y.-hüseyin can kaçar

*duyu-elif karık

*kitap rafı

*hayata dönüş ironisi-zekiye yüksel

*aysberg-unutulan-ölümden başka- emin akdamar

başlıklı yazı, öykü, görüşme ve şiirler oluşturdu.

bireylikler’i kayseri’de tunç, izmir’de pan ve yakın,
ankara’da imge ve turhan, istanbul’da kadıköy, beyoğlu mephisto kitabevinde
bulabilirsiniz.  bulamazsanız abone olmanızı öneririz. bu bizi daha mutlu
eder ve ömrümüze ömür katar. sayısı 6 tl. yıllık katkı bedeli 40 tl. posta
çeki: halim şanlıdağ- 692233, banka: halim şanlıdağ garanti bankası kocasinan
(kayseri) şube kodu: 1111 hesap no 6695572 iban: TR52  0006 2001 1110 0006
6955 72  yazışma: p.k. 271, 38002 kayseri,bireylikler@gmail.com,bireylikler@yahoo.com,bireylikler@hotmail.com  kargo
adresi: tunç kitabevi, sahabiye mah. ahmetpaşa cad. meydan işhanı no: 9/a,
kocasinan/kayseri

isvec deki irkci fasist gosteri

Posted in Haberler with tags on 24/08/2014 by Karakök

isvecin  güneyindeki Malmö kentinin toplanan ırkçı parti taraftarlarına, Antifasistler  tepki gösterdi.

Atlı polis 10 kişinin atların altında ezilerek yaralandığinı, 2’sinin durumunun ağır olduğu bildirildi. 3 kişi polis tarafından gözaltına alındı.

devam eden olaylarda ırkçı fasistler   kaldırım taşlarıyla ve   meşalelerle saldırması üzerine polis müdahalede bulundu.

Polis mudahalesinde bazi kisilerin kişinin yaralandı.  Göstericilerin başına copla vurdu.

olaya siyasi partiler tepki gösterdi.

Feministler Partisi ve isveç Sol Parti, ırkçıların gösterisine izin verilmesini eleştirerek acilen soruşturma açılmasını istedi.

 

Gazeteci Kızıler Şengal dağında yaşananları anlattı

Posted in Haberler on 21/08/2014 by Karakök

Şengal’de yaşanan katliamları dünyaya duyuran gazeteci Hayri Kızıler, ilk günlerde yaşananları ayrıntılarıyla anlattı. Peşmerge güçlerinin aniden ve hiçbir uyarı yapmadan çekildiğini belirten Kızıler, yüzbinlerce kişinin bu nedenle bir anda katliam tehdidiyle karşı karşıya kaldığını söyledi.

Kızıler, Rojava’dan yeniden Şengal’e dönmeden önce Azadiya Welat’a verdiği iki bölümlük röportajda bölgede IŞİD saldırılarının ilk gününde yaşananları ayrıntılarıyla anlattı. Kızıler, 10 aydan bu yana gazetecilik yaptığı Şengal’de peşmergelerin bir anda, hiçbir uyarı yapmadan çekildiğini anlattı. Yüzbinlerce insanın Şengal dağında büyük bir yaşam mücadelesini verdiğini anlatan Kızıler, bölgedeki gerçekleri çarpıtan yayın organlarına da tepki gösterdi.

Dünya Şengal’de neler olup bittiğini sizden öğrendi. Siz de yaklaşık 10 aydır Şengal’deydiniz. Biraz Şengal hakkında bilgi verebilir misin?

Şengal denince Êzîdîlik ve Êzîdî halkı akla geliyor. Doğru olan da budur; ama Şengal’in demografik yapısına bakınca merkezin yarısını Êzîdî halkı, diğer yarısını da Sunni Arap, Şii Arap, Şii Türkmen, Sunni Kürtler oluşturuyor. Saddam Hüseyin döneminde çeşitli etnik gruplar Şengal merkeze yerleştirilmiş. Şengal köylerinin hemen hepsi ise Êzîdî köyü. Sadece Tilbenad’da Êzîdî Kürtlerin yanı sıra Şii Kürtler de var. Bunlar da Êzîdilerle kirvedir. Yine 1975’e kadar Êzîdîler sadece Şengal merkez ve Şengal Dağı’nın eteklerindeki köylerde yaşarken, 75 sonrası Saddam döneminde çölün ortasında dağa uzak noktalara Tilezer, Siba Şêx Xıdır, Koço, Dugurê ve diğer bahsedilen köyler kuruluyor ve Êzîdîler buralara yerleştiriliyor. Özellikle mezarlıkları ve kutsal yerleri dağlık alanda bulunuyor. Düzlüklerde şehir merkezi hariç hiçbir yerde kutsal mekanları olmaması da bu köylerin sonradan kurulduğunun göstergesi.

Musul el değiştirince de Şengal’deydiniz. O zaman neler hissettiniz ya da Şengalliler neler hissediyordu?

İlk günden itibaren ve hatta öncesinden hep kafa patlattım. Anlamaya çalıştım. Taşları bir bir üstüne koymaya, neler oluyor, neler yapılmak isteniyor kavramaya, subjektifliğe düşmeden rafine bir düşünceye sahip olmaya ve söze, yazıya dönüştürmeye çalıştım. Bugünkü düşüncelerime, hem tarih bilgime dayanarak, hem de yaşadığım ortamın günlük fotoğraflarına bakarak hissiyatta kavuşmuştum aslında, Ortadoğu’yu tanıyan birisi olarak kötü kokuların yayıldığını hissediyor; ama bunları bir türlü yazıya ve söze dönüştüremiyordum. Gazetecilikte hakikat esastır, onurlu gazetecilerden böyle öğrenmiştik. Onların ardılı olmaya çalışan bir gazeteci olarak sözüm ve yazım öyle olmalıydı. Musul düşmüştü, ciddi çatışmalar olmadan Irak merkezi hükümeti askerleri çekilmiş ve tüm tarihsel, kültürel ihtişamıyla dünya insanlık tarihinde yerini almış Musul kenti, Moğollara bile rahmet okutan DAIŞ çetelerinin eline geçmişti.
DAIŞ Musul ile sınırlı kalmadı aslında daha sonra Türkmenlere de saldırdı

Evet arkasından Şia Türkmen nüfusunun yoğun olarak yaşadığı Telafer kenti düşmüş, Şii Türkmenler Şengal’e sığınmıştı. Êzîdîler Türkmenlere kapılarını açmış, onları evlerine almış, ellerinde ne varsa onlarla paylaşmıştı. Konuştuğum bir çok Şii Türkmen, kendilerine Êzîdîler dışında kimsenin yardım elini uzatmadığını söylüyordu. Hangi anlaşmalara dayanarak bilemiyorum, bir aylık süre boyunca Şii Türkmenler Duhok hattından Hewler üzerinden uçakla Necef, Kerbela ve Bağdat’a gönderildiler. Sanırım yetiştiremediler? Az da olsa bir kısım Şii Türkmen hala Şengal’de kalmıştı.

Sonra ne oldu. Yani Şengal’e saldırı emareleri var mıydı hissediyor muydunuz öncesinden? Saldırıdan bir ay önceki durumu anlatabilir misiniz?

DAIŞ çeteleri önce Şengal’in güneybatısındaki Sunni Arab yerleşim yeri Bilêc kasabasını ellerine geçirdi. Hemen bir kaç gün sonrasında Şengal’in güneyinde yine Sunni Arab yerleşim yeri Beac kasabasını aldılar. Şengal’in Suriye ile olan sınırı öncesinden zaten DAIŞ çetesinin elindeydi. Böylelikle Şengal’in güneyi tamamen çetelerin eline geçmiş oldu. Şengal’in batısında Telafer vardı o da DAIŞ çetelerinin elindeydi. Şengal’in kuzeyinde bulunan Zumar kasabasına saldıran DAIŞ çeteleri bu kasabayı ellerine geçirse de daha sonra YPG güçleri ve az sayıda Yekîtî (YNK) pêşmergeleri çatışmalar sonrası Zumar’ın bir kısmını denetimleri altına aldı. Rabia da Şengal için önemli bir nokta. Rabia’nın doğusu YPG’nin elideyken batısı ise DAIŞ’ın elindeydi. Ve DAIŞ Şengal Dağı’nı Şengal’e saldırmadan önce bir kuşatma hattı oluşturmayı planlıyordu. Ancak YPG güçleri Rabia ile sınır olan Til Koçer’den sonra Cezaa kasabasını da eline geçirdi. Şengal’i kuşatma altına almak isteyen çetelerin oyununu YPG bu iki noktadan bozuyordu.

Bütün bunlar yaşanırken Şengal’de neler oluyordu?

Şengal ikili bir yönetime sahipti, hem Irak merkezi hükümetinin ordusu ve polisi hem de KDP pêşmergelerin denetimindeydi. Şengal; Telaferli Şii Türkmen misafirlerini ağırlarken dört ayrı yerden 7 kez çetelerin tacizlerine maruz kaldı. Şengal’de halk endişeli, tüm köylüler mevziler kazmışlar, savunma pozisyonunda gece gündüz nöbet tutuyorlardı. Her çete tacizinde peşmerge güçleri Şengal’den olay yerine gidiyor, kısa süreli cevap veriyor, DAIŞ çeteleri geri çekiliyor ve pêşmergeler de tekrar Şengal’e dönüyordu. Kendi kendime acaba danışıklı dövüş mü diyordum. Çünkü her iki tarafın da kayıpları olmuyordu. Bütün taciz saldırılarında aynı olay yaşanıyordu. Bu birbirinin aynı olaylar insanın kafasında soru işareti bırakıyor.

Şengal halkı bunu nasıl karşılıyordu?

Halk karşılık vermek istiyordu; ama halka “karşılık vermeyin” deniliyordu. Hatta her köyde biraz da olsa peşmerge var, halk soruyor “niye müdahale etmiyorsunuz” diye “emir böyle” diyorlar. Halka telkin edilen temel şey sabırdı. “Eğer ihtiyaç olursa biz saldırırız” deniliyor ve halk avutuluyor.

Yani halk DAIŞ’e karşı savaşma kararlılığındaydı diyorsunuz.
Halk bu saldırılara cevap vermek istiyordu; ancak KDP pêşmerge komutanlığı izin vermiyor karşılık vermeyin diyordu. Karşılık verilmesi halinde DAIŞ çetelerinin havan ve ağır silahlarla köylere kapsamlı saldırılarda bulunacağı halka söyleniyor ve halk bu şekilde sindirilmek durdurulmak isteniyordu. Halk pêşmergelerden ağır silah istiyor; ancak halka silah verilmiyordu. Örneğin Irak hükümetine bağlı ordu güçleri arkalarında silahlarını bırakmıştı. Halk bu silahlara el koydu; ancak ertesi gün pêşmergeler halktan tek tek bu silahları topladı.

Saldırıların olduğu geceye dönersek yani 2 Ağustos’u 3 Ağustos’a bağlayan güne…

Bir iki saat olmuştu uyuyalı. 2 Ağustos gecesiydi sabah saat 03.00’te havan sesleri ile uyandık. Arkasından telefon trafiği başladı. İlk haber Girzerik köyünden geldi. DAIŞ çeteleri ağır silahlar ve havanlarla Girzerik köyüne saldırmıştı. Şiddetli çatışmalar yaşanıyordu. 03.30’da çatışmalar Siba Şêx Xidir’da başladı. Orada da yoğun çatışmalar vardı. Halk çetelere karşı savaşıyordu. Şengal merkezde de halk çoluğunun çocuğunun derdine düşmüştü. Herkes bir şekilde Şengal’den çıkmanın arayışı içindeydi. Ciddi bir panik havası vardı. Ancak aileleri toplamak, araç bulmak zordu. Arkasından Rambosi, Tilkasab, Koço, Tilbenad köyleri DAIŞ çeteleri tarafından top atışlarına tutuldu. Sabah saat 06.00’da yaralıların Şengal Hastenesi’ne getirildiği haberini aldık. Hastaneye doğru giderken sokaklarda daha büyük bir hareketlilik olduğunu gördük. Ve öyle birkaç yaralı olmadığını durumun daha vahim olduğunu anladık.

Bütün bunlar yaşanırken PDK pêşmergeleri ve Irak ordusu ne yapıyordu. Sadece halk mı çatışıyordu?

Ben de durumu anlamaya çalışıyordum. İlk gördüğüm şey pêşmergelerin konvoy halinde çantaları sırtlarında ağır silahlarla donatılmış arabalarla Şengal’i terk ettiğiydi. Kafam karışmıştı. Halka “biz gidiyoruz” bile dememişlerdi. Çatışan halk da bunu görünce duyunca bir inançsızlığa düştü. Halk panik halinde arabası olanlar çocukları alarak yola koyulmuşlardı. Arabası olmayanlar kendilerini Şengal Dağı’na vurmuştu. Saat 09.45 gibi ben de araba bulamadığım için halkla birlikte dağa yöneldim. Halk “satıldık” diyordu. Saat 10.00 sularında DAIŞ çeteleri ellerini kollarını sallayarak Şengal’e girdi. Herkes çıkamamıştı. Saat 11.00’de büyük bir patlama duyduk. Şiilerin kutsal mekanı Sitî Zeyneb havaya uçurulmuştu. Binler onbinler dağa yürüyordu, arabası olanlar yoldan dağa çıkıyorlardı.

Dağa çıkma fikri nereden çıktı. Buranın da DAIŞ tarafından tutulma riski yok muydu?

İnsanların kafasında şuraya gideyim, buraya gideyim diye bir şey yoktu. Herkes Şengal’den çıkmanın derdindeydi. Arabası olan da olmayan da dağa yöneldi. Dağın hem batı hem de güney tarafı öncesinden kapalıydı. Zaten saldırılardan önce de Şengal’in kuzeyine gitmek için güvenlikli alan olarak dağdan geçiliyordu. O zaman bile dağ yolunu kullanıyordu insanlar. Dağ yolunda bir izdiham oluştu. Bizim köylere oranla yolumuz daha yakındı. Şengal’in merkezi dağın yanı başındadır. En hızlı yürüyenin bile 8 saati çıkabildği bir yol. Ama biz 12 saate çıkabildik. Hem susuzluk vardı, hem sıcaktı, hem de televizyonlara durumu aktarıyordum. Çıktığımız yol su bulunan mekanlara en yakın noktalardan biriydi, susuzluktan ağzımız, boğazımız yara oldu. Birkaç gün hiçbir şey yiyemedik. Hem toz, hem susuzluk boğazımızı tahriş etmişti. Çocukları düşünün ağlayan ağlayana. Yaşlılar yürüyemiyor. Gençler önden giderek yukarıdan koştura koştura su getiriyor. Bulunduğumuz yolda da ölenler varmış. Ben şahit olmadım ama yukarı çıktığımda bir anne “çocuğumu taşın altına gömdüm” diyordu. Ağlayamıyordu bile. Yaşlılar yürüyemedikleri için biraz güvenli bir bölgeye bırakılmıştı. 120’nin üzerinde yaşlı bu şekilde her gün ihtiyaçları gideriliyor.

Arabası olmayanlar çoluk çocukla ne yapıyordu?

Şunu eklemek istiyorum. DAIŞ Musul’a saldırdıktan sonra Güney’de olduğu gibi Şengal’de de ciddi benzin sıkıntısı vardı. Benzin hem çok pahallıydı hem de bulunamıyordu. Dolayısıyla aracı olmalarına rağmen halkın büyük bir bölümü benzin bulamadığı için evinin önünde park edilmiş aracı ile kaçamıyordu. Bu nedenle de yürüyerek yola koyuldular. Geceden yola çıkanlar vardı. Çünkü pêşmergelerin bir bölümü daha gece saat 01.00 sularında saldırıdan yaklaşık 2 saat önce Şengal’i terk etmiş, bunu gören halk da bir şeyler olduğunun farkına varmış ve geceden Şengal’i terk edenler vardı. Dağın arkasından Duhok’a yöneliyorlardı. Ama bunların da yolu DAIŞ tarafından Şengal-Duhok arasında bulunan Rabia yakınlarında kesilmişti. Peşmerge ve acele davranan bir kısım halk çıkmayı başarmıştı. Çıkamayanlar da yeniden geri dönmek zorunda kaldı ve bu kez yönlerini Şengal Dağı’na verdiler. Yani dört bir yandan yüzbinlerce kişi çoluk çocuk, yaşlı, genç, hasta, zor durumda olan insanlar Şengal Dağı’nda ya da dağ yollarındaydı.

Dağa çıkanlar sadece Êzîdî Kürtler miydi?

Şengal merkez ve köylerinin nüfusu yaklaşık 450 binden oluşuyor. Bunlardan 250 bin kişinin saldırıdan hemen önce çıktığını varsayarak söylüyorum; 200 binin üzerinde insan dağlara sığınmıştı. Korunmasız 200 bin Êzîdî. Sayıları az da olsa Şii Türkmen, Şii Kürt ve Şii Arablar da dağlardaydı.

Dağda kendilerini neyin beklediğini bilmeden insanlar dağa yöneldi. Dağ güvenlikli miydi?

Dağa ulaşan iki yol var. Eğer çeteler bu iki yoldan herhangi birinden bile dağa ulaşsaydı kaçabilecek tek bir yolun bulunmadığı susuz Şengal Dağı’ndaki 200 binin üzerindeki insandan tek bir kişi bile sağ kalmayabilirdi. Her tarafı tutulmuş Şengal Dağı susuz da olsa 200 bin insana sığınak olmuştu. Ama ne zamana kadar sığınak olabilirdi? Savunmasız bir dağ. Pêşmerge dağı tutma gereğini bile görmemişti. Dağda bile tek bir pêşmerge kalmamıştı. Ama saldırı sonrası öğrendik ki KCK’nin saldırılardan önce “Şengal’i ihtiyaç duyulduğunda savunmak için hazırız” açıklaması ile birlikte 7 kişilik bir grup YPG savaşçısının Şengal Dağı’nda mevzilendiğini ve bu iki giriş yolunu tuttuğunu gördük. Çeteler her iki yoldan da dağa çıkmak istedi. Her ikisinde de bu 7 kişilik grup çetelerin girmesine izin vermedi.

Şengal Dağı’nda mı?

Evet insanlar dağa çıkmıştı. Hala Şengal’den gelişler vardı; ancak DAIŞ o yolu tutmuştu. Dağın üst taraflarından silah sesleri gelince herkes panikledi. Sonra öğrendik ki DAIŞ’ın saldırısını tahmin eden YPG güçleri öncesinden gelmiş dağa konumlanmış. 7 kişi olduğunu öğrendiğim grup DAIŞ’ın gelebileceği iki noktayı da tutmuştu. Şengal’den gelen yolun zirveye ulaşan yolunu ve diğer taraftaki yolu tutmuşlar. DAIŞ 6 arabayla ağır silahlarla dağa ilerlemek istiyor. Dağın zirvesine yaklaşmış, eğer gelirse büyük bir katliam yaşanacak. 200 bin insan var. Bizler de endişelendik bu silah sesleri neyin nesidir diye. Sonra YPG güçlerinin gelen DAIŞ araçlarını vurduğunu, bir aracı imha ettiğini, 2 kişiyi öldürdüğünü, 4 silahlarına el koyduklarını öğrendik. Zaten diğer tarafta yol daha kötü olduğu için hiç ilerleyemiyordu çeteler. Dağın yamacında ve dağda kimi köyler vardı. Kersê bunlardan biri. Ve bu köylerde iş makinaları vardı. YPG’nin yaptığı diğer bir iş de bu iş makinalarıyla hemen yolları kapatmak oldu.

Dağa çıktıktan sonra da sık sık televizyonlara bağlanıp durumu aktarıyordunuz. Telefon problemi yaşanmaması da bir şans sanırım.

Aslında dağa çıktıktan sonra çektiğim görüntüleri aktarma derdi başladı. Acaba internet çekiyor mu çekmiyor mu, biraz araştırdım, nokta nokta gezdim. Sonra bir noktada sinyalin olduğunu fark ettim. Saldırıdan bir gün sonra akşam ancak görüntüleri atabilmeyi başardım. Sonradan halkın içinde dolaştım müthiş bir umutsuzluk vardı. Yerinden kıpırdayamıyordu insanlar, bir yere gidemiyordu. Dağdasın zaten su, erzak, yiyecek sorunu var. Gündüz sıcak, gece buz gibi dayanılacak gibi değil. Ve çıkacak bir kapı yok.

Herhalde her şeye rağmen en önemli ihtiyaç suydu. Su ihtiyacı nasıl giderildi?

Kersê Şengal Dağı’nın bir ucunda Çilmêra da bir ucunda. İki köy arasında tankerlerle sık sık su taşınmaya başlandı. Tankerin ulaşamadığı noktalar ve hala yolda olanlara da özellikle, dağdaki köylerde yaşayan gençler sırtlarına su mataralarını, bidonlarını alarak susuz kalan insanların yardımına koşuyordu. TEV-DA çalışanları bu örgütlenme işini çok kısa sürede yaptı, insanları harekete geçirdi. Oradaki koordinasyonu sağladı. YPG de zaten güvenliği sağlıyordu. İlk etapta böylece dağın güvenliği sağlanmış oldu. Çünkü ikinci üçüncü günü DAIŞ’ın dağa yönelik herhangi bir yönelimi olmadı. DAIŞ ilk darbesini yemişti.

Bu durum canını kurtaran Êzîdîlerde nasıl bir duygu oluşturdu?

İnsanlar dağa ulaşmış, YPG yolları tutmuş bu biraz da olsa bir rahatlama yarattı. Ancak artık insanlar “nasıl çıkacağız” sorusunu soruyordu. Gazeteci olduğum için her şeyi bilebileceğimi düşünüyorlardı ve KCK’nin yaptığı açıklamadan sonra herhangi bir gücün gelip gelmediğini sık sık soruyorlardı. Sonra büyük bir YPG gücü çatışa çatışa Şengal Dağı’na ulaştı. Hemen ertesi gün Halk Savunma Merkezi Komutanı Murat Karayılan’ın açıklamasından sonra bir tabur HPG gücü çatışa çatışa dağa ulaştı. Evet dağın güvenliği vardı; ama bu güvenliği güçlendirmek gerekiyor. 5 Ağustos günü yerel milis güçleri örgütlendirildi Şengal Direniş Birlikleri adı altında. Yerelde bulunan aşiretler YPG’lilerle görüştü. Ne yapabilirizi tartıştılar. Terk etmek istemiyorlardı topraklarını. Êzîdîler direngen bir halk bir de silahlılar. Belki çok ağır silahları yoktu; ama savaşan bir halk. Mevziler oluşturdular dağın güvenliği beşinci gün tamamen sağlanmış oldu. 7 kişilik YPG gücü kısa sürede 2 bin kişilik bir güce dönüşmüştü. Halk bunu görünce kendisini güvende hissetmeye başladı. YPG ve HPG’nin gelmesiyle büyük bir umut gelişti.

Bir yandan da kimi televizyonlar helikopterlerle insani yardımın yapıldığını belirtiyordu. Bunu da biraz anlatabilir misiniz?

Dördüncü gündü sanırsam helikopterlerle erzak getirildi. 200 bin kişi söz konusu olunca gelen yardımlar bir ceviz kabuğunu dolduracak kadar değildi. Ve buna rağmen insanlar demek ki bir duyarlılık var, acılarımız insanlara ulaşmış hissiyatını taşıyordu. Bunu da söylemek gerekiyor. Yardım getiren bir helikoptere kurtulmak için asılan iki yurttaş yüksekten yere düşerek yaşamını yitirdi. Yine helikopterle atılan yardım paketleri iki yurttaşın üzerine düşerek yaşamını yitirmelerine neden oldu. Sonra YPG Rojava’dan henüz yolun güvenliği tam sağlanmamasına rağmen kamyonlarla erzak getirmeye başladı. Helikopterlerle su, ilaç, süt gibi ihtiyaçlar taşınırken, YPG de un, şeker, tuz gibi temel gıdaları dağa ulaştırdı. İlk etapta 5-6 kamyon erzak geldi. Ronahi Tv’den de gazeteci arkadaşım Botan Gulan da böylece dağa geldi. Hem güvenliğin sağlanması, hem erzağın ulaşması, hem de her ne kadar yollar güvenli olmasa da yaralıların YPG tarafından Rojava’ya ulaştırılması halkta bir umut yaratıyordu. İlk 4 günlük hava başkaydı sonraki hava bambaşkaydı, bunu biz de hissediyorduk.

İlk dört günden sonraki havanın bambaşka olmasından neyi kastediyorsunuz?

Örneğin bir traktör dağa çıkmak isterken devrilmişti 5 kişi yaşamını yitirmiş, 22 kişi de yaralanmıştı ve bunların yarısının durumları ağırdı. Bunlar ilk etapta tahliye edildi. Yine Türkmenlerden hasta olanlar vardı tahliye edildiler. Bir umut oluştu. Hatta biz gitmeyeceğiz sesleri yükselmeye başladı. Ancak bu kadar insanı dağda barındırmak mümkün değildi. Aslında YPG yetkilileriyle konuşuyorduk “insanları şu anda da çıkarabiliriz ama yüzde yüz garantisi yok” diyorlardı. “Halkın başına bir şey gelmesini istemiyoruz” diyorlardı. “Güvenli olmayan yollardan biz geliyoruz erzak getiriyoruz ama halkı götüremeyiz şimdilik” diyorlardı. Taki 8’inci gün güvenlik tamamen sağlandıktan sonra artık sağlam koridor oluştu. Rojava’dan kamyonlar gelip insanları alıp gidiyordu. İnsanların yüzde 80’i 2 gün içinde tahliye edildi. 9’uncu gün ben de yolda yaşananlara tanık olmak için Êzîdîlerle yola çıktım. Belli bir süre yürüyorlardı sonra kamyonlar onları alıyordu. Zaten acil durumlar için araçlar dağın yamacına kadar geliyordu. Zaten siz de tanık oldunuz bu yürüyüşe.

Şengal eteğinden Êzîdîlerin yürüyüşüne birkaç saat eşlik ettim. PKK’ye Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a ve Rojava’daki yönetime ciddi bir güven duyulduğuna tanık oldum. Dağda durum nasıldı?

Bütün röportajlarımızda herkesin ilk sözü “pêşmerge bizi sattı” idi. “Binlerce kızımız kaçırıldı, binlercemizi öldürdüler, cezaevine attılar. İnsanlarımızı camilere toplayıp zorla müslümanlaştırmaya çalıştılar ve katlettiler” diyorlardı. PKK de diyemiyorlar “PPK bizi kurtardı biz ondan önderliğinden razıyız. Bizi kurtarırsa PKK kurtarır” diyorlardı.

Ama Güney’den yayın yapan kimi televizyonlar, ajanslar “pêşmerge çatışıyor, ABD vuruyor” diyordu.

Bizler de her ne kadar televizyonlardan ajanslardan yansıyanları takip edemesek de kimi zaman güneyli bazı yayınların yalan haber yaptığı duyumunu alıyorduk. Örneğin pêşmergelerin çatıştığı, ABD’nin DAIŞ noktalarını vurduğu, insanlara yardımların yeteri kadar ulaştırıldığı gibi yalan haberlerin yapıldığını duyuyorduk. Bu insanları incitiyordu. Ama biz öyle bir şey görmedik. TV’lere katıldığımda da söyledim yoğun bir hava hareketliliği vardı, keşif uçakları sabaha kadar geziyordu; ama herhangi bir nokta ciddi anlamda vurulmuyordu. Bir iki defa Sinunê’den bir defa da Şengal’den ses geldi. Bunun dışında çeteleri vurma konusunda bir şey yoktu. Biz dağdaydık ve herşeye hakimdik bir şey görmedik. Çünkü öyle koşullarda insanların kulakları radar gibidir. Sanırsam 5-6’ıncı gününde bir grup pêşmerge helikopterle geldi halk bunlara saldırdı. PKK güçleri halkı sakinleştirdi pêşmergeleri korumaya aldı. Daha sonra YPG’nin açtığı yolda bir grup pêşmerge geldi. 70-80 kişilik bir gruptu, halk bunlara da tepki gösterdi. Yine halk sakinleştirildi. En son ABD heyeti ile birlikte peşmergeler geldi ve halk yine saldırdı. Halk pêşmergeleri istemiyordu. Çünkü kendilerine “ihanet” edildiğini, “satıldıklarını” ifade ediyorlardı.

Saldırı öncesi sizin dışınızda Şengal’de hiç mi gazeteci yoktu. Bunlara ne oldu?

Şengal’deyken birçok televizyon çalışıyordu. Gali Kurdistan, Kurdsat ve Rudaw da vardı. Ama dağda 8 gün boyunca tek bir tanesini bile görmedim. Bütün dağı dolaştım ama göremedim. 4. gününde Ronahî TV geldi. Sonradan öğrendim Rudaw’ın görüntüsü var. Her gelen helikopterde bir görevli vardı elindeki Ipad ile görüntü çekiyordu. Rudaw’ın yayınlandığı görüntüler o görüntülerdi. Artık satın mı almış yoksa kendileri mi görevli kılığına girip helikopterle gelip çektiler bilemiyorum. Yani halkın arasından çekim yapan tek bir yayın yoktu.

Şengallilerle yolculuk ettikten sonra direk Newroz Kampı’na da gittiniz. Oradaki durumu da aktarabilir misiniz?

İnsanlarda kısmi bir rahatlık vardı. Temel ihtiyaçların karşılandığını gördüm. Temizliklerini yapmışlar, çadırları var, elbiseler getirilmiş, çocuklara süt, sıcak yemek vardı. İçme suyu ihtiyacı karşılanmış yatak sorunu yok. Herkes kaç günün yorgunluğunu atmaya çalışıyordu.

Biz de kampı dolaştık ve gençleri pek göremedik sizin de dikkatinizi çekti mi?

Evet konuştuğum herkes gençlerini Şengal Dağı’na geri göndermiş. Oğulları getirmiş onları ve oğullarını geri göndermişler. Bir çok anne  “biraz önce oğlumu gönderdim” diyordu. İnsanlar Şengal’den vazgeçmediler. Gençler geri döndü savaşmak için. “Orası bizim ata mekanımız kutsal yerlerimiz, PKK’nin içinde bütün inançlardan Êzîdî olmayan insanlar İran, Türkiye ve Suriye’den Kürtler bizleri kurtarmak için gelmişlerse bu bizim için namus meselesidir. O zaman biz vazgeçmeyeceğiz” diyorlardı ve geri dönüyorlardı.

Peki şu an Şengal Dağı’nda durum ne?

Hala dağ eteklerinde insanlar var. Güvenlik meselesi sadece DAIŞ değil, su, yemek, soğuk bile güvenlik meselesi. DAIŞ nedeniyle ölmüyorlar; ama soğuktan sususuzluktan ölüyor insanlar. Hala güvenli bölgelere ulaşmaya çalışanlar var. Yaklaşık 10 bin kişi dağın güvenli bölgelerinden ayrılmak istemiyor. Orada kamp kurulmuş çadırlar kurulmuş.

Siz niye geri dönüyorsunuz. Sağlık problemleriniz de var edindiğim bilgilere göre?

On aydır bu insanların arasındaydım. Kendi içimde bir umutsuzluk vardı bu 200 bin insan nasıl olacak diyordum. Orada bulunan 7 bin pêşmerge o 7 YPG’linin yaptığını yapamaz mıydı? Yapmadılar. Sadece “karar verilmiş hepsi çıkmak zorundaydı” demekle bu sorunu açıklamak doğru değil. Hiç mi onurlu bir insan yoktu aralarında. 200 bin insanı nasıl güvensiz bir ortamda bırakıp gidersiniz. Her gün ölüm haberleri alıyorduk ve bizde de bir inançsızlık oluşuyordu; ama onlara yansıtmıyorduk hep iyi olacak diyorduk. YPG’liler bir şey söylediyse mutlaka olur diyorduk. Ama her gün ölenler var deniliyordu. Ailesinden kayıp olmayan darmadağın olmayan yoktu. Ama sen kendi psikolojini yansıtamıyorsun. Böyle bir ortamda “direnin olacak bu iş” dedikten sonra onların yanında olmamak olmaz. Yolu takip etmek için, teknik kimi eksikliklerimi tamamlamak için Rojava’ya geldim ve geri dönüyorum. 10 aydır o insanlarlayım. ÇIRA TV’ye aynı zamanda program yapıyordum insanlarla haşir neşirdim. Onun için döneceğim. Buraya geldiğimde insanlar arıyor ben onlara Rojavadayım dememek için telefonuma yanıt vermiyorum. Elit bir gazetecilik yapmıyoruz. Arkadaşlar gitme başka arkadaşı gönderelim, sağlık sorunların var diyor. Doğru sorunlarım var; ama insanların da daha ciddi sorunları var. Dolayısıyla yalnız bırakmak istemiyorum.

Televizyonda sizleri dinlerken çok zorlandığınızı hissediyordum. Biraz anlatır mısınız ne hissediyordunuz?

Televizyonlar çocukları sorarken ağlıyordum telefonu kendimden uzaklaştırıp biraz sakinleştikten sonra aktarmaya devam ediyordum. Çocuklar ve yaşlıların durumunu görünce dayanılacak gibi değildi. Annelerin figanları. Çoğu zaman görüntü çekerken o ağlıyor ben ağlıyorum. Bazen benim ağladığımı görünce onlar susuyor beni teselli etmeye çalışıyorlardı. En çok zorlayan ilk gündü. IMC TV’ye bağlandığımda ağladım. Orada da söyledim bu ikinci Harpagos olayıdır. (Perslerin tarafına geçerek MED’lere ihanet eden komutan) Benim mantığım oraya götürdü beni. Sen nasıl “gidiyorum” bile demiyorsun. En azından böyle bir kararın mı var. “Terk edin biz de çıkacağız” dersin. Hazır yol güvenlikli iken. Ama kimseye söylemeden 450 bin insanı terk edip gidiyorsun bunu nasıl izah edersiniz. Kimi yayınlar da çıkıp yalan haberlerle pêşmerge orada filan diyorlar. Kuzeydeki devrim sürecinde basının kirli yüzünü gördük; ama Rudaw kadarını görmedik. Bunlar kadar kepaze bir yayıncılık yapan televizyonculuğu ilk defa görüyoruz. Dünya da görmemiştir. Rudaw’ın o en esaslı çalışanları Kürt halk mücadelesine ihanet etmiş şahsiyetlerdir. Ne beklenebilir ki bunlardan?

Pagê’nin hasadı Rojava’ya

Posted in Haberler with tags on 20/08/2014 by Karakök

Yüksekova’nın Pagê Köyü’nde faaliyet yürüten köy komünü, ürettiği 2 ton buğday ve 500 kilo nohutu Rojava’ya gönderme kararı aldı.

Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı Pagê (Çukurca) Köyü komünü, bu yıl elde ettiği nohut ve buğday hasadını Şengal ve Rojava’ya gönderme kararı aldı. 5 yıldır işleyen ve ihtiyaçlara göre imece usulü üretim yapan 80 hanelik köyün komün meclisinin aldığı karar doğrultusunda, toplam 36 dönümlük buğday ve nohut tarlalarından elde edilen ürünler Rojava ve Şengal’e gönderilmek üzere yardım çadırlarına teslim edilecek. Köy komünü ayrıca süt ürünlerinden elde edilen gelirle de buğday satın alarak yardım çadırlarına teslim edecek.
Pagé köyü komünü üyesi Kasım Geçirgen, aldıkları kararın önemine işaret ederek, baharın başında ektikleri üründen elde edilen yaklaşık 2 ton buğday ve 500 kilo nohut,  ayrıca süt ve samandan elde edilecek geliri de Rojava ve Şengal’e göndereceklerini söyledi.

DİHA/HAKKARİ

ABD’de polis bir siyahiyi daha öldürdü

Posted in Haberler with tags on 20/08/2014 by Karakök

ABD'de polis bir siyahiyi daha öldürdü
19/08/2014 22:53

Michael Brown’ın polis tarafından öldürülmesi sonrası olayların patlak verdiği Ferguson yakınlarında yine polisin karıştığı bir öldürme vakası yaşandı.Polis, kendisine bıçak çektiğini ve tutarsız davranışlarda bulunduğunu iddia ettiği bir adamı vurarak öldürdü

 

WASHINGTONABD ‘de 18 yaşındaki silahsız siyahi Michael Brown’ın polis tarafından öldürülmesi sonrası olayların patlak verdiği St. Louis kentinin Ferguson mahallesi yakınlarında yine polisin karıştığı yeni bir öldürme vakasının yaşandığı bildirildi.

Amerikan medyasında yer alan haberlere göre, St. Louis’de görevli iki polis memuru, Ferguson’a birkaç mil ötede, kendilerine yaklaşarak bıçak çeken siyahi bir adamı vurarak öldürdü.
Polis Şefi Sam Dotson, gazetecilere yaptığı açıklamada, 23 yaşındaki adamın yakındaki bir marketten enerji içeceği ve kek tarzı bir yiyecek satın aldığını, “caddede bir geri bir ileri giderek, tutarsız davranışlar sergilediğini” kaydetti.

Dotson, polis memurlarının adamdan defalarca bıçağı yere bırakmasını istediklerini, ancak adamın “Vur beni, şimdi öldür beni” şeklinde yanıt verdiğini söyledi. Dotson, bıçaklı kişinin, polis memurlarından birine 1 metreye kadar yaklaştığını belirtti.

Olay yerine polis ekiplerinin konuşlandırıldığı ve bölgenin kordon altına alındığı belirtiliyor. AA