03- Her mücadele anarşizm midir?
Gelişmiş kapitalist devletlerdeki siyasi işleyiş ile turkiye gibi orta derecede gelişmiş kapitalist ülkelerdeki sosyal ve siyasal işleyiş, toplumsal yapı ve sorunlar belli farklılıklar gösterir. Sınır tanımayan sermaye, ulusal çaplı kurumları ve hükümetleri de beslemekten geri kalmaz. Gelişmiş kapitalist devletlerde yaşayan halk, demokratik ve sosyal haklardan görece daha fazla yararlanır. Kapitalizmin gelişmiş insan gücüne ihtiyacı vardır. Bu yüzden, gelişmiş insan gücünün beslenmesine hizmet edecek belli bir özgürlük ortamı yaratmak onun da lehinedir. Bu ortamdan belli ölçüde yararlananlarin sistem içindeki konumlari ve niteliği büyük önem taşır.
Bu insanlar ve onların görece özgürlüklerden yararlanarak oluşturdukları örgüt ve kurumlar sistemin tarafına mı, yoksa insanların kendi özbenlikleriyle oluşturduğu muhalefet ve red tarafina mi hizmet etmektedir? Denetimi elinde tutan devlet, mücadelenin, yaşamin, tepkinin, örgütlenmenin sistem içi kurallarla uyumlu olması için elinden geleni yapar. Kazanılmış ya da verilmiş hakları çıkardıklari yeni yasalar yoluyla geri alırlar bazen. Bazı yasal haklar görünürde korunur ama başka yasalarla fiilen ortadan kaldırılır. almanya, avusturya ve isviçre’de gündemde olan kimlik ve kriminallik yasasi (vatandaşlik verilen kişilerin „suç“ işlemesi veya siyasi olaylara karışması halinde, kimlikleri devlet tarafindan geri alınıp geldikleri ülkeye geri gönderilmeleri) daha önce verilen vatandaşlik hakkını geri alma yoluna giderek gevşeyen sistemin vidalarını sıkıştırmakta, devlet otoritesinin iş başında olduğunu hatırlatmaktadır.
Avrupa devletlerinde görünürdeki hakların fiilen nasıl işlemez hale getirildiğini ve gerçek durumun nasıl çalışanların aleyhine olduğunu bir örnekle anlatalım. İsviçre’de günlük çalışma süresi 8 saat olsa bile, bu sekiz saatlik çalışma, işçinin 12 saatlik iş performansi ile yerine getirilebilmektedir. İşçinin yolda geçirdiği saatler, soyunma, giyinme, malzeme hazırlamada geçen zaman, öğle arası ve mola zamanları hep işçinin boş zamanından çalınmaktadır. Toplu iş sözleşmesi fiilen devre dışıdır, kıdem tazminati ya da iş güvenligi yoktur, çünkü sendikalar esasen devletin kurumlarına dönüşmüştür.
. Lezbiyen, gay, biseksüel ve travestilerin batı ülkelerinin bir kısmında serbest yaşamalari (evlilik, evlatlik edinme ve is hayatindaki haklar), devletin yasal güvencesi altındadır. Ne var ki aynı devlet, kendi denetiminde bulunan kurumların dışındaki cinsel yaşam ve kimlik mücadelesine ve onu toplumsal mücadeleye dönuştürme faaliyetleri karşısında tavrını değiştirmektedir. 5-7 Haziran 2009’da, Zürih’te devletin desteklediği Euro Pride festivali ve yürüyüşü düzenlendi. Zürih şehir yönetimi sponsorluk yaptı ve şehrin her yerine eşcinsellerin de benimsediği gökkuşaği rengindeki bayraklarla Zürih ve isvicre bayrakları yan yana asıldı. Coca Cola ve IBM gibi şirketler mali destek verdi. Kendisi de lezbiyen olan Zürih valisi festivalde konuşma yaptığı gibi, sağcı ya da sosyal demokrat partiler de burada boy gösterdi. Cinsel özgürlük savaşı verenler veya vermeyenler, devlet bayraklarıyla süslenen yollarda bir ay boyunca birlikte eğlendiler. Festival, devletin ve katılanlarin ortak mutluluk ve başarı duygusu ile son buldu. Cinsiyet sorunununda çok önemli adımlar atılmış ve yasal planda birçok güvence sağlanmış gibi görünmesine rağmen aslında toplumsal baskı sona ermemiştir.
Hollywood’daki iki homoseksüel kovboyun hikâyesini anlatan film amerikalı politikacilardan kiliseye kadar birçok çevrede tepki yarattı, hatta yasaklanmasi bile tartışıldı. Eşcinseller kimliklerinden dolayı hâlâ horlanmaktadir.. Sokakta ve işyerlerinde lezbiyenlere, gaylere, biseksüellere, transseksüellere karşı yadırgama, hatta yer yer dışlama devam etmektedir. türkiye ve benzeri ülkelerde LGBT ve queer haklari gerçekleşeçek mi? Elbette mücadeleyle bu yönde bazı gelişmeler olacaktır, Dünyada eski kutuplaşmalar yıkıldı. Artık dünyadaki yeni yapilanmalar uluslararası şirketlerin anlaşmalarıyla gerçekleşmektedir. Devletler arasi farkı kapatma süreci hızlanmıştır. Özellikle ekonomik ortak şirketler grubu ülkelerinde reform paketleri ve formüller oluşturulmaktadır. G8 , G20, WEF, IMF, Su Forumu, FIFA, UEFA, Olimpiyatlar, NATO, UNESCO, Caritas, Kizilhaç, Kizilay, TV kanallari, Medya, eğitim kurumlari, Erasmus programi, hayvan haklari, doga koruma dernekleri, Dinsel misyonerlik, Anneler/Babalar/Sevgililer/Çocuklar/Mülteci/Vicdani red/Izci /Özgürlük günü ve benzeri günler ve kurumlar, reformist ve neoliberal bir şekil verilmiş enteğrasyon programlarıyla gündeme gelmektedir. Sermaye her ülkede yeni eğitim programlari uygulamaktadir (marketing programları, insan kaynakları çalişmaları, seminerler, ürün fuarlari ve toplu şirket gezileri). Finans kuruluşlarinda, meslek kurumlarında ve üniversitelerde konferanslar verilip, öğutlerle, özendirmeyle dayatmaci politikalar yürürlüğe konmaktadır. Öğutlere ve yaptırımlara ayak uyduramayan işyerleri ve devletler sermayenin gücüyle buna zorlanmaktadır. Ithalat ve ihracat da artık farklı işlemektedir. Yabanci mamüller satıldığı ülkede üretilmekte, patenti satilmamak koşuluyla yabancı ortaklı şirketler grubu oluşturulmaktadır. Bu değişiklik sosyal yaşamda da kendini göstermektedir.
Teknolojinin körüklediği tüketim biçimi, toplumsal değer yargilarını değiştirip, insan ilişkilerinde egoist ve tüketimci eğilimleri beslemektedir. Bireylerin toplumsal değişimi ile birbirinrden yalıtılmış ve atomize edilmiş bireylerden oluşan bir toplum biçimi denenmeye çalışılmaktadır. Amaç örgütlü ve dayanışmacı geleneği tamamen unutturmaktır.
Anarşizm, içinde geniş bir yelpaze barındırır. Hiçbir zaman monolitik bir mücadele tarzını dayatmaz, çeşitliliği savunur. Öte yandan, devletten yasa değişiklikleri istemenin reformcu bir gidişata işaret ettiği açıktır. Devletten, faili mecul cinayetleri, devlet kokenli infazlari, iskencecileri, darbecileri, transseksüel ve çocuk katillerinin üzerine gitmesini ve onları yakalamasini talep etmek ne kadar doğrudur? Bazi kampanyaların talepleri, devletin ve kurumlarının kimseye baskı, şiddet uygulamamasını, öldürmemesini, suçluları bulmasını istemek (“Ölen transseksüel arkadaşların katilleri yine bulunamadi, katiller ellerini kollarını sallayarak geziyorlar” gibi sözler) polisten, devletten ve yargidan hâlâ medet umulduğunu göstermez mi? Reformist ve sol Kampanyalari kucumsemiyoruz. Bu tip mücadelenin özyapısı duyarli olmak ve topyekûn devlete tepki göstermektir. Burda yeni açılımlarla, çok sesli olmaya ve çalisma yollarının açılımını nasıl birlikte oluşturabiliriz noktası üzerinde durulmalıdır. Devletten hak talep etmek mi?, yoksa bir talepte bulunmadan o hakkı gerçekleştirmek mi?
Anarşizm kendin yap, kendin ol düşüncesinin bireylerin antiotariter ve liberter yasami üzerinden giderek insanlara doğru yayılışı değil midir`?, yoksa devleti meşrulastirmak mıdır? Bu iki çizgi birbirine karıştırılmaktadır. Biri insanlığın kendisi olmasının ifadesidir, diğeri ise devleti kabullenmektir. LBGT, queer, vicdani red, hayvan haklari ve doga korumalari anarşizmle omuz omuza mücadele eden akımlardır. Bu akımların, anarşizmin ileriye dönük öngörü ve uyarılarını dikkate almasının kendi yararlarına da olduğu açıktır.
Yasallaşmadan sonraki süreçlerin getirdiği rahatlıkların hantallaşmaya neden olduğu ve sistemle uzlaşmayı getirdiği, yukarda örneğini verdiğimiz Zürih’teki gay pride örneğinden de anlaşılabilir. LGBT,queer, vicdani red ve benzeri hareketlerin mücadele ve taleplerinin sonucunda bazı reformlarla yeni yasalar kabul edilecektir. Bu yasalarin çıkmasıyla dar bir elitleşmeye doğru gidilmesi muhtemeldir. Avrupa, ABD ve benzeri ülkelerde bugün manzara budur.
Anarşizm reddir. Söndüren değil, yikan bir dürtüdür. Anarşizmin mücadele perspektifi devletten istemek değil, bizzat kendi iradesi ve vicdanı ile yola çıkarak mücadele edip, özgürlüğü fiilen gerçekleştirmektir. Bunun gerçekleşmesi kitlelerin özinisiyatifi ile mümkündür. Özgürlük, devletin yasalarinda değil, devletin ne olduğunun bilincinde olan insanlarin verecekleri emekte ve mücadelede yatmaktadir.
Kapitalizmin yeni devlet biçimleri ve programlarıyla Insanlığın özinisiyatifinin yok edilmesine karşı uyanık olmalı, direnmeliyiz. Marksist-Leninistler düsüncelerinin evrensel olduğunu söylerler. Parti programları, devrim çizgileri, sınıf mevzilenmesi planları, emperyalizm tahlilleri, çelişkiler yasası üzerine beyanları, örgutlenme, tavir ve ahlâk ilkeleri,. tabuları, popülizmleri, öğretmen havaları eskiden beri hiç değişmeden devam etmektedir. Çünkü ML’in özü budur ve böyle uygulanmıştır. Anarşizm ise mutlakçıktan, şablonculuktan, önder tapıncından, profesyonel öğretmen havalarından uzak, kariyer, dayatma olmadan insanlarin kendi özgür iradesiyle yaşamasıdır. Marksizm, devletin ortaya çikması ve işlevi konusunda kendi bakış açısına uygun bir teori geliştirmiştir. Kısaca, proleterya Komünist parti önderliğinde siyasi iktidarı ele geçirecek, kapitalist devleti yıkıp yerine sosyalist devleti kuracaktır. ML’lerin mevcut kapitalist sistemdeki mücadeleleri, bir yandan devrimci şiddete dayalı mücadele için kadro yetiiştirmek, diğer yandan demokratik mücadele alanlarını kullanarak örgütlenmek ve kazandıkları nispi hakları devrim için hazırlıklarında bir basamak olarak değerlendirmektir.Kurtarılmıs bölgeler, sendikalar, eğitim çalışmaları, yerel yönetimleri ele geçirip mücadeleyi büyütmek devleti ele geçirme mücadelesinin çeşitli adımlarıdır. Sosyalist devlet, ekonomik kalkınma planlarıyla kitleleri yönlendirirken partiyi ve önderligi tartışılmaz ve eleştirilmez kılmak ve halkı bu devlet yapısına tabi tutmak istemektedir.
Sosyalizmin üçüncü aşamasında, yani sınıfların sözde kalktığı koşullarda devlete ve partiye ihtiyaç kalmayacağından devletin söneceği ileri sürülmüştür. Fiilen olan ise şudur: Sosyalist ülkeler devlet kapitalizmini devam ettirmiş ve devletin sönmesi yerine daha da pekiştirip yeni iktidar ayrıcalıklıları yaratarak halkı tam bir baskı altına almış, sınır tanımaz bir diktatörlük rejimi kurmuştur.
Devlete kökten karşıt olan anarşistler, 1. Enternasyonal öncesi ve sonrasında, devlet konusunda Marksizmle ciddi bir çatışmaya girmiştir. “Devlet hiçbir dönem sönmez, devlet yıkılmalıdır” tezlerini ileri sürerek ayrı bir yol tutmuşlardır. Anarşistler devleti baştan reddettikleri için, devletten ve onun hükümetinden talepte bulunmaya karşı çıkmıştır. Anarşizmin bireyciliği ile kapitalist sistemin bireyleri atomize eden yönelimi birbirine karıştırılmamalıdır. Sanal yasamda iletişimsizlik, egoistlik ( kapitalist mantikli ) ve sorumsuzluk sistemin istediği ve dayattigi yoz yaşam tarzıdır. Bireyler sanal yaşamlar kurarak kendi hapishanelerini yaratmaktadır. Bireysel anarsizm ise kendi özdüsüncemiz, vicdanımız, irademiz, dayanışmamız ve özgürlüğümüz demektir.
Sistem, yeni generasyona asosyal, pratik ve düşünememe, analiz zayıflığı, iletişim zorluğunu dayatmaktadır . Devletlerin bize manuple ettigi, turcu atasozlerinden “Her koyun kendi bacağından asılır” sözü bile bu durumda yetersiz kalir. “Öbür koyunlari bacağından as ki, sen asilmayasin” yada bencilce “her pilic kendi gotunden sislenir” gibi kendi mantiklarini dayatmaktadir. . Paylaşmamak, birlikte hareket etme isteksizliği, kiskançlık, kariyerizm, ukalalık, kendini ilk anarşistlerden görmek, tahammülsüzlük, ML fobisinin getirdiği kuşkuculuk, bencillik, aforoz etme, muhatap almama, sekterlik, dar kafalılık, entellektüel lobicilik, popülist yapı gibi yaşam tarzları ve hastalıklar zaman zaman anarşistler içinde de ortaya çıkmaktadır.
12 Mart ve 12 Eylül’den günümüze, tarihsel olarak bakılırsa, çok uzun bir zaman geçmemistir. O günlerin olayları henüz belleklerde tazedir. O tarihlerde birçok ML parti, örgüt ve sendika vardı. İnsanlar örgütlerde zaman zaman otoriter tavırlara maruz kaldılar. O zamanlar hemen herkes, toplumsal cepheleşmede sağ veya sol kesimlerde yer almaktaydı. !2 Eylül’den bu yana 29 yıl geçti. O zamanın olumlu mücadeleleri bir yana, olumsuz yanları bir şekilde halen üzerimizde etkili olabilmektedir. Sekterlik ve kendini üstün görme gibi olumsuz etkiler. Öte yandan, geçmişteki AGF gibi yapıların da olumsuz etkileri olmuştur. Kimi anarşistlerin, birliktelikten, arkadaşlıktan, ortak eylemden ve bireysel örgütlenmekten korkmalari geçmişte yaşadıkları bu olumsuz etkilerden kaynaklanıyor olabilir.
Avrupa’daki ML yapıların, partilerin mücadelesi 1950’lerde bitmistir. Bu zamana kadar üç generasyon geçtiği için o dönemleri yaşayanlar bu gün aktif konumda değildir. Avrupalı anarşistler ise uzun bir süre içinde belli olgunluğa ulaşmıştır. türkiye’de, büyük şehirlerde yaşayan anarşistlerin bir kısmı, büyük şehirlerin dışındaki anarşistlerle bir araya dahi gelmezler. Bu kibirli tutumun terk edilmesi gerekir. Devletin, otoritenin, baskının, hiyerarsinin olduğu her yerde anarşist mücadele vardır. kenya’daki anarşistler ve mücadeleleri, mogolistan’ın anarsist yapısı ve mücadelesi almanya’dakinden özde farklılık göstermez. Yalnizca coğrafi yapısı, Iktidar partisi, ekonomik, kültürel, sosyal, politik yapısındaki değişiklikler dolayısıyla mücadele tarzlarında belli değişiklikler ortaya çıkabilir. Anarşist düşüncenin anti-otoriter, anti-hiyerarşik ve anti-militarist niteliği ülkeden ülkeye farklılık göstermez. “Her ülkenin anarşizmi kendinedir” türü ulusal sınırlarla kısıtlanmış bir mantık, bölgeler arası iletişimsizlik ve dayanışma yoksunluğu, bölgesel, dar ve real bir anarşizm yaratır. Bölgeler arası örgütlenmeler paylaşımlarla dayanışmalarla anlam kazanır. Bölgecilik mantığı yıkılır, şehir-kasaba mantığı ortadan kalkar. Anarsizmin kasabalısı-köylüsü-şehirlisi ve gentrification mantığı olamaz. Anarsizm antinasyonaldir.
Karakok Otonomu tr/ch
isyan ,yasam, anarsi
27/08/2012 04:46
Yazınızı okudum ve oldukça beğendim. Ancak bu düşünce ve eylemsel hareketin savunucusu olduğunuz için bir soru sormam gerekiyor; Bireyin tanrı ile olan ilişkisi bireysel özgürlüğe engel midir? Kendimi sufi olarak nitelendiriyorum ve tanrının otoritesi dışında, devlet ve toplumsal kurallar da dahil olmak üzere, her türlü otoriteyi red etme eğilimindeyim. Kendimi herhangi bir topluluğa, harekete veya ideolojiye bağlanma ihtiyacı bile hissetmiyorum. Ancak, birazcık araştırmam neticesinde düşünce tarzıma en yakın olanların anarşistler olduğunu görüyorum. Bu nedenle sizin birey ve tanrı ilişkisine veya birey ve din ilişkisine getireceğiniz yorumları önemsiyorum. Teorisyenlerin değil, sizin bu konudaki düşüncelerinizi merak ediyorum.
29/08/2012 22:35
Selamlar
Din ve Allahla iliski, kisinin bilecegi bir durumdur. Insanlari dinine bagliligi icin otekilestirmek anarsist bir durus degildir. Tolstoy ve Gandi de dinine bagli bireysel, sivil itaatsiz anarsistlerdi. Tabiki onlar oyle oldugu icin bizimde ayni sekilde dusunme zorunlulugumuz yok.Size istedigimiz cevabi detayli yazmak isterdim, ama ne yazayim. Din ve Allah otorisinden baska bir otorite tanimadiginizi yazmisiniz, bize de bu konuda susmak duser. Kendiniz herhangi bir topluluga,harekete ve idolojiye baglamak istemediginizi yazmisiniz. Siz istemeseniz de liberter durusunuz ortada.
Anarsizm sinirli ve belirli bir idolojiye tabi degildir. Anti otoriter, anti hiyararsik, ozgulukcu dusuncenin oldugu her her yasam biciminde anarsizmi bulabilirsiniz.
dayanismayla
karakok otonomu Fda – IFA
15/09/2012 14:14
Haaa bir bu eksikti. Bir de islam fasistlere cami kuralim olsun bitsin.
Kicinizdan Anarsizm üretmeyin. Anarsistlerin tavri acik ve net.
NE TANRI NE DEVLET.
Yarin öbürsü gün söyle bir sacmalikla karsilarsisak sasmam.
Soran ( * )Abiler, ablalar ben anarsistim ama devlet istiyor veya seviyorum ama otoriteyle aram yok.
Cevaplayan ( -) : Vala Gandi de anarsistti ama bir de devlet kurulmasinda ön ayak oldu ( Pakistan). Neden olmasin. Hayirlara vesile olsun.
* Cümlemize. Cumaya geliyormusunuz. Birlikte dualar ederiz .
– Tamam sen anarsistsen, her yere geliriz !
16/09/2012 13:45
Selam Anarsist a-portal
bizlerin din ve tanri konusundaki goruslerimiz; Ha tek tanri, ha cok tanri, ha bir devlet, ha cok devlet, ikiside aynidir. biz yazilarimizda ve pankartlarimizda turkce ve almanca Ne tanri, ne devlet, sukretme isyan et diye defalarca yazik. haykirdik.
Ancak yargiclik ve karar verme hakki kimseye ait degildir. Primitif toplumlar yani ilkel anarsizm dedikleri yasam biciminde cok tanri ve ilkel, dinsel inanislar vardi. Bizler simdi hayir primitiflik de tanri inanisi mevcudur, bundan dolayi primitif yasami savunan anarsistleri anarsist goremeyiz, anarsist degilsiniz diyebilirmiyiz? istersen dersin 🙂
sivil itaatsizler ve pasifis anarsistler Gandiyi ve mucadelesini ornek gosteriyorlar. Gandi bir dinin onderligini yapmis, kitap yazmis, inandigi dini yasmina uygulamis, ingiliz askerlerinin emir ve komutalarini dinlememis, pasif direnis yapmis. eee pasifist anarsistlere ve sivil itaatsizlere, siz anarsist degilsiniz, nerenizden uyduruyorsunuz diyebilirmiyiz? istersen dersin 🙂
Son zamanlarda Vicdini redini acikliyan bir cok redci tanriya inandigini ve musluman oldugunu soyluyor. Vicdani red hareketi, insan haklari ve anarsistler olarak neden bu insanlarin vicdani redlerini destekliyor. onunla dayanisa eylemlikeri yapiyor. istersen yapmiya bilirsin 🙂
Anarsism evrensel degildir.
anarsizm formule edip sinirlandirilmaz.
Anarsist dusunce ve yasaminda degismiyen; liberterlik ,anti otoriter, anti hiyararsi ve anti devlet dusuncesidir.
dosca ve dayanismayla
18/09/2012 14:02
Sevgili Karakök,
anarsizm benim formülüm degil anarsist hareketin kendisi kendini formülüdür.Bakin Buenaventura Durruti söyle diyor : Işığıyla Aydınlatan Tek Kilise, Alevler Içinde Yanan Kilisedir.
Türkiye de islamcilarin yeni oyunlarini görüyoruz. Her yerde örgütlülük yapiyor, her dalda oynuyorlar. Bir sivi gibi her kabin seklini aliyorlar. Simdi onlarin bu sacma sapan fikirlerine ” Evet sizde anarsistsiniz” deme hakkimiz varmi? Böyle bir lüksü olamaz anarsistlerin. Ben bunlara soytari derim, anarsist degil.
Biraz anarsizm okuyan biri, anarsistlerin ne oldugunu, anarsizmin ne oldugunu bilir.
Bakin anarsizm formüle edilemez diyorsun ama sen kendin bir formül koyuyorsun. Bu formülde din ve tanri yoktur. [ Yaptigin formül yanlis degildir. O zaman onun geregini yerine getir!]
Veya söyle aciklayayim: Bir erkek, bir kadina siddet uyguluyor ( Türkiye de her zaman bolca mevcut) erkek, anarsist oldugunu söylüyor. Buna cevabin ne olurdu? Bu erkek yoldasin olabilir mi? Ha olur diyorsan zaten sorun büyük.
Islam, Hiristiyanlik ve diger dinler ( Evet Kuran okudum ve okudugum zamana acidim) barbardir. Hic bir vicdan sahibi ( Anarsist olmasa bile ) bu oyuna gelmez ve hic bir dini benimsemez.
Gercekten ilgilenenler varsa Turan Dursun okusunlar. Kisiler her sey olabilir o benim sorunum degil ama benim derdim ortaliga cikip ben anarsisttim ve tanriya inaniyorum diyenlere. O zaman onlara ” DEFOL” deme hakkimi kendime bulurum.Bunu elimden de kimse alamaz cünki ben anarsist tarihi unutmadim ve ona sahip cikiyorum. Bu tür soytarilara karsi her zaman mücadele vermek sadece benim degil her anarsisttin görevi olmali !
Buenaventura Durruti lafini bizim icin güncellersek: Işığıyla aydınlatan tek cami, alevler içinde yanan camidir.