Archive for the Direnis Category

Titel

Posted in anti militer, Direnis, Duyurular with tags , , on 18/05/2021 by Karakök

Myanmar direnisi

isvicre : Dün Anarsistlerin orman alani icindeki kommun` de Myanmar direnis dayanismasi icin tatu, yemek ve konseler düzenlendi . italyadan gelen Anarsistler bir sunum yapti. Italya`da devlet siddeti ve cezaevleri hakkinda. 1.5 saat süren sunum sonunda sorular ve cevaplar basladi. italya devletinin, polis ve istikbarat calismasinin türkiye`den hic de farki olmadigini gördük.

LIVE: Protesters, police clash in Beirut as Lebanon’s prime minister resigns government

Posted in Avrupa haberler, Deutschsprachige Artikel, Direnis, Duyurular with tags , on 12/08/2020 by Karakök

Kazdağlarının savunuculari gözaltında

Posted in Direnis, Duyurular, Eko yazilari with tags on 28/07/2020 by Karakök
Gerekli tum tedbirleri alarak gerçekleştireceğimiz kitlesel basın açıklamamızı engellemekle kalmayıp darp ederek, pandemiyi hiçe sayarak gözaltına aldılar
Kazdağlarının savunucusu kardeşlerimiz gözaltında . Birlik olma , ses verme zamanıdır .
Derhal serbest bırakılmaları İçin çağrıyı yaygınlaştıralım
Gözaltındaki yaşam savunucusu kardeşlerimiz
Serkan Kabak
Mehmet Ozturk
Deniz Ozturk
Melis Tantan
Ferzan Aktaş
Elif Başaran
Oruç Karacik
Guleda Erensoy
Alper Dönmez
Barış Ugan
İlke Bengü Çiçek
Kaan Meriç
Onur Uysal
Elaattin Demirbaş
Murat Bütüner
Rıdvan Yüce
Çanakkale Valiliği basın açıklamamızdan kısa bir süre önce alelacele aldığı kararla tüm toplantı ve gösterileri yasakladı! Bu korku niye?
Rant tekerine çomak soktuk diye.
Hukuksuz şekilde gözaltına alınan arkadaşlarımızı derhal serbest bırakın!

Seattle’da Polissiz “Özerk Alan”da Neler Oluyor?

Posted in Avrupa haberler, Direnis with tags on 14/06/2020 by Karakök

BD’nin Washington eyaletinin Seattle şehrinde protestocular ve polis arasında yaşanan çatışmaların ardından polis göstericilerin festival havasında kamp kurduğu alandan çekildi. “Şehri anarşistler işgal etti” diyen Başkan Donald Trump, Belediye Başkanı’nı hedef alıyor.

Seattle’da polis geçen hafta sonu yabancı cisim attıklarını söyledikleri protestoculara göz yaşartıcı gaz, biber gazı ve ses bombasıyla müdahale ettikten sonra Pazartesi günü Doğu Polis Merkezi yakınlarındaki barikatları kaldırdı. Polisin terk ettiği bölgede çadır kuran göstericiler buraya “Kongre Özerk Bölgesi” adını verdi.

 

Trump: “Şehrinizi geri alın, siz yapmazsanız biz yaparız”

Başkan Donald Trump her ikisi de liberal Demokrat olan ve daha önce de sözlü olarak gerginlik yaşadığı Washington eyaleti valisi Jay Inslee ve Seattle Belediye Başkanı Jenny Durkan’ı Twitter’dan hedef aldı. “Şehrin anarşistlere teslim olduğunu” savunan Trump, “Şehrinizi HEMEN geri alın. Siz yapmazsanız, biz yapacağız” mesajını paylaştı. Twitter hesabından sıklıkla büyük harflerle “KANUN VE NİZAM” mesajını paylaşan Trump şehre gerekirse orduyu gönderme tehdidinde bulundu.

 

Protestocuların oluşturduğu bu “polissiz” bölgede onlarca kişi megafonlarla yapılan polis reformu ve ırksal adalet çağrılarını dinliyor. Bazı gönüllülerin su ve diğer ihtiyaç malzemelerini sattıkları kaldırımlar boyunca “Özgür Kongre Alanı”, “Polis yok” tabelaları dikkat çekiyor.

Geçtiğimiz hafta sonu polis Belediye Meclisi üyeleri tarafından eleştirilmiş, seçilmiş liderler polislerin kullandığı taktiklerde geri adım attığından bu yana gösterilerin büyük ölçüde barışçı olduğuna dikkati çekmişti.

Emniyet yetkilileri polis merkezinin yeniden açılacağını söylüyor. Çarşamba günü basın toplantısı düzenleyen Emniyet Müdürü Yardımcısı Deanna Nollette, polis merkezinin ateşe verileceği ya da zarar verileceğine yönelik güvenilir istihbarat olması sebebiyle tahtalarda kapatıldığını söyledi. Ancak söz konusu tehditler konusunda ayrıntı vermedi. Bölgeden herhangi bir yangın haberi de gelmedi. Nollette, protestocuların oluşturduğu barikatların bölge halkını korkuttuğunu söyledi.

Emniyet Müdürü Carmen Best bir video mesajıyla, polis merkezini terk etme kararının kendisinin aldığı bir karar olmadığını ve buna tepkili olduğunu ifade etti. Polisin olaylar sırasında taciz edildiğini, saldırıya uğradığını savundu. “Şehrin polis merkezi binası için başka planları vardı ama kamu baskısına boyun eğdi” ifadelerini kullandı.

Protestocularsa bu polis merkezinin bir halk merkezine çevirilerek güvenlik dışında bir amaçla kullanılmasını talep ediyor. Belediye Meclisi’nden Kshama Sawant ise bu bölgede göstericilerin şiddete başvurduğu iddialarına karşı çıkarak, gösterilerin sokak partisi havasında siyasi tartışmalarla geçtiğini söyledi. Kendisini sosyalist olarak tanımlayan, hem Belediye Başkanı’nı hem de polisi eleştiren Sawant, sağ kanadın bölgede kanunsuzluğun ve suçun hüküm sürdüğü söylentilerini yaydığını belirtti.

Oakland örneği: “Etkili bir yurttaş kurulu”

Seattle’da polisin çekildiği alanda protestolar bu havada geçerken, George Floyd protestolarının ardından gündeme gelen bir başka yer de California eyaletinin Oakland şehri.

1960’larda Siyah Panterler (Black Panthers) hareketinin doğduğu yer olan Oakland aynı zamanda “Siyahların Hayatı Önemlidir” sloganının da ilk ortaya çıktığı şehir.

Uzun süredir polis teşkilatı ve bölge sakinleri arasında gerilimin yaşandığı 400 bin nüfuslu Oakland’ın sakinleri, iki bin mil ötedeki Minneapolis’te siyah bir adamın polis gözetiminde ölmesinin ardından polisin bölgede asayişi nasıl sağladığı konusuna daha yakından bakıyor. Bölge sakinlerinin bazıları ceza yargılaması sisteminin yeniden yapılandırılması gerektiğini söylüyor.

Oakland Polis Teşkilatı’nda değişim kolay olmuyor. Polisin kusurlu davranış sergilediği bir dava kapsamında, polis reformu çabaları federal bir gözetim mekanizması tarafından takip ediliyor.

Oakland seçmeninin oylarıyla 2016 yılında polisin disiplin vakalarını incelemek ve çözüm önerileri getirmek üzere gönüllü olarak çalışan bir halk kurulu oluşturuldu. Şubat ayında Oakland belediye başkanı ve komisyon ortak karar alarak emniyet müdürünü görevden aldı.

Komisyonun getirdiği önerilerden biri de polisin elinde mahkeme emri olmadan arama yapabileceği durumların sınırlandırılmasına ilişkindi. Bu öneri Belediye Meclisi tarafından da kabul görmüştü.

“Önemli olan kültürü değiştirmek”

Polis komisyonunun başkanı Regina Jackson, yapılan değişikliklerin amacının aslında kültürü değiştirmek olduğunu söylüyor.

Bu kültür değişikliğini de bir örnekle şöyle anlatıyor: “Örneğin polisin bir aracı durdurduğunda sürücünün şartlı olarak tahliye edilip edilmediğini sormak yerine nötr bir soru olan “Nasılsınız” diye diyaloga girmesi gerekiyor. Bu diyaloğu daha insani hale getiriyor. Polisin durdurduğu kişiye ‘seni görüyorum’ mesajı veriyor”

Başka şehirlerde olduğu gibi Oakland’da da bazı protestocular polisin bütçesinin kesilmesi çağrısında bulunuyor. Ancak geçtiğimiz hafta 10 kişinin öldürüldüğü şehirde suç oranı ciddi bir sorun.

Belediye Meclisi üyesi Dan Kalb, polisin bütçesinin kesilmesi çağrılarına temkinli yaklaşıyor. “Bütçenin kesilmesi polisin ciddi ve şiddet içerikli suçları soruşturamamasına yol açacaksa böyle bir şey yapmam” diyor.

Polis teşkilatının yeniden yapılandırıldığı bir vaka çalışması: New Jersey-Camden

ABD’de polis teşkilatının lağvedilip yeniden yapılandırıldığı bir örnek de New Jersey’nin Camden bölgesi. 2012 yılında yaklaşık 170 açık hava uyuşturucu pazarının bulunduğu ve o dönem suç oranının en yüksek olduğu yerlerden biri olan Camden’da polis teşkilatı lağvedildi.

Bir sonraki yıl yeni polislerle teşkilatın yapılandırıldığı Camden’da yetkililer son 7 yıldır suç oranında yüzde 42 düşüş olduğunu belirtiyor.

Camden Polis Teşkilatı’nın internet sitesine bakıldığında polislerin bölge halkıyla ve çocuklarla sohbet ettiği, oyun oynadığı ya da ip atladığı fotoğraf kareleri dikkat çekiyor.

Camden’da nüfusun çoğunluğunu siyahlar ve Latin kökenliler oluşturuyor. 7 yıl önce yenilenen polis teşkilatının bölgenin demografik yapısını yansıtmadığını düşünenler de var. Polis teşkilatında bünyesindeki emniyet müdürlerinin yedisinden sadece birinin siyah ve emniyet müdürünün de beyaz olduğuna dikkat çekenler bunun hem ırk dinamiği hem de yarattığı izlenim açısından sorun olduğunu belirtiyor.

Black Lives Matter – Solidarity Demo at US Embassy in Yerevan

Posted in Direnis, Duyurular with tags , , , , on 07/06/2020 by Karakök

A small group of people gathered in front of the U.S. Embassy in Yerevan to show solidarity with African-Americans and all people currently protesting across the US.

The protesters condemned the killing of George Floyd and other African-Americans by US police. They carried posters declaring “Armenians For Black Justice”, “Defund Police”, “No Justice No Peace” and “Black Lives Matter” and “Abolish Police”.

Afterwards, they handed a letter to embassy staff, demanding that the U.S. government defund police departments and decrease U.S. military presence globally.

Kazdaglari Direnisi Bahar Senligi 1-6 Mayis 2020 Balaban Kirazli Canakkale

Posted in Direnis, Duyurular, Eko yazilari with tags on 13/01/2020 by Karakök

Kaz Dağları direniş alanında (Kirazlı Köyü Balaban mevkii) düzenlemeyi
düşündüğümüz
bahar şenliğinde ekolojik değerlerin önemine dikkat çeken sanatçıların ve
tasarımcıların
işlerini sergilemek için bir sergi alanı oluşturmak istiyoruz. Bunun yanı
sıra gerek civar
köylerde yaşayan insanların gerekse başka yerlerden gelip şenliğe
katılanların üretimlerinin
sergileneceği ve tohum takası yapmak isteyenler için tezgahlar kurmayı
planlıyoruz. Şenlikte
hiç çöp üretmemek ve geri dönüşüm atölyeleri düzenlemek de amaçlarımız
arasında yer
alıyor. Yoksulluk, sürdürülebilir kalkınma, küresel iklim değişikliği,
hayvan hakları, çevre
sağlığı, şiddetsiz iletişim, aktivizm vb. başlıklar altında konuşmacılara
ve atölye çalışmalarına
yer vermek istiyoruz. Şu anda belirlediğimiz 11 genel başlık var ve bu
konularda şenlikte
konuşma ya da atölye düzenlemek isteyebilecek insanları bulmaya
çalışıyoruz. Belirlediğimiz
11 başlık şöyle:
•1) Ekolojik hakikatler: küresel ısınma, iklim değişikliği vb.
•2) Ekolojik değerler ve eğitim
•3) Takas, adil mübadele, yerel dayanışma ve tüketim toplumu eleştirisi
4) Yaşam kalitesi, sürdürülebilir kalkınma ve bir çevre sorunu olarak
yoksulluk
5) Doğayla barışık, kültürel ve estetik bir çevre anlayışı
6) Hayvan hakları, sürdürülebilir tarım, hayvancılık ve yaban hayatın
korunması
7) Su, hava, toprak ve çevre kirliliği
8) Geri dönüşüm ve ileri dönüşüm
9) Enerji sorunu ve çevre bilinci
10) Doğal afetler: sel, erozyon, deprem vb.
11) Ekolojik mücadele, aktivizm ve video aktivizm
Şenlikte çeşitli müzik gruplarının da sahne alması için çalışıyoruz. Ayrıca
ekoloji konulu film
ve belgesel gösterimlerine de yer vermek istiyoruz. Şenlikte katılım
ücretsiz olacak.
Katılımcıların herhangi bir paketli gıdayı ya da tek kullanımlık
plastikleri alana
getirmemelerini istiyoruz. Yemek için herkesin tabağını, kaşığını,
bardağını yanında
getirmesi gerekiyor. Bu ve benzeri bazı basit gerekleri yerine
getirebilirsek sıfır çöp üretmeyi
daha kolay başarabiliriz diye düşünüyoruz. Şenlik boyunca geceleri alanda
kalmak da
mümkün; tabii bunun için katılımcıların çadırlarını, matlarını vs.
getirmeleri gerekiyor. Şenlik
tarihi olarak 1- 6 mayıs 2020 düşünüldü; Kaz Dağları direnişiyle ilgili
gelişmelerden haberdar
olmak için @heryerkazdaglari instagram ve @heryerkazdaglar twitter
hesaplarını takip
edebilirsiniz; festival başvuruları için de heryerkazdaglari@gmail.com
e-posta adresine
yazabilirsiniz.
Tüm yaşam savunucularına dayanışma dolu selamlarımızla,
Her yer Kaz Dağları!

 

 

Atina’daki Milliyetçi Mitinge İlişkin Rapor

Posted in Avrupa haberler, Direnis, Duyurular with tags on 28/06/2018 by Karakök

Atina’da 4 Şubat Pazar günü, “Makedonya” sorunu üzerinde kitlesel bir milliyetçi miting
düzenlendi. Organizatörler bir milyondan (!) fazla kişinin katıldığını söylerken, polis
açıklaması 140.000 kişinin katıldığı yönünde. Muhtemelen polisin resmi açıklamasından çok
daha fazla insan olsa da katılım organizatörlerin, bir temenniden ibaret olan iddialarına
yakın bile değil. Bu, aynı konuyla ilgili bir ay içerisindeki ikinci gösteri idi. İlk
gösteri, Ocak ayının sonlarında Selanik’te düzenlendi. —- Her iki gösteriyi tetikleyen
“Makedonya sorunu”, en azından görünüşte, komşu bir devletin resmi adı olan, Eski Yugoslav
Makedonya Cumhuriyeti (Former Yugoslavian Republic of Macedonia – FYROM) etrafında
dönüyor. ‘Makedonya’nın bir ulusal tanımlama olarak tali anlamı, kuzey bölgesinde
Makedonya olarak adlandırılan bir bölge bulunan Yunanistan’ın toprak bütünlüğüne tehdit
oluşturduğu gerekçesiyle Yunan devletinin karşı olduğu bir şey. Bu Balkanlar’da iyi
bilinen bir konu ve Yunanistan ile Makedonya / FYROM devleti arasında gerçek bir çatışma
noktası. Doğal olarak, Makedonya meselesi her iki ülkedeki milliyetçilerin fikirlerini ve
gündemlerini öne çıkarmak amacıyla çok yatırım yaptıkları bir başlık.

Konu Yunanistan’da ilk kez büyük milliyetçi mitinglerin düzenlendiği 1992’ye dayanırken,
isim üzerine tartışmalar yeni hükümeti karşılıklı diplomatik çözüme dair daha açık bir
duruş benimseyeceği anlaşılan FYROM’daki son olaylarla ile yeniden alevlendi. Yunan
hükümeti konuyla ilgili bölünmüş görünüyor; solcu ana ortak SYRIZA bu tür pragmatik bir
anlaşmayı desteklerken, sağcı küçük ortağı ANEL, Makedonya’nın adını kullanmayı içeren
herhangi bir çözüme karşı çıkıyor. Yunan hükümetine ayrıca NATO’daki ‘müttefikleri’
tarafından Yunanistan’ın FYROM’un örgüte katılmasına dair vetosunun kaldırılmasını
sağlayacak bir çözüm bulmaları yönünde baskı uygulanıyor. Bu, Makedonya meselesinin genel
jeopolitik bağlamını oluşturuyor ve çeşitli siyasi aktörlerin eylemlerini belirliyor.

Ayrıntıları net olmaktan uzak ve çok sayıda olsa da, beklenen çözüm, FYROM devletinin
daimi olarak (erga omnes) kullanacağı sabit bir isme (örn. Kuzey Makedonya veya Yeni
Makedonya) sahip olmasını içeriyor. Yunan milliyetçileri, bu tür bir çözüme şiddetle karşı
çıkıyorlar çünkü komşu devletin adında herhangi bir koşulda Makedonya sözcüğünün
bulunmasını istemiyorlar. Selanik ve Atina’daki yürüyüşler “Makedonya birdir ve Yunandır”
şeklinde milliyetçi sloganda özetlenen, uzun geçmişi olan bu konu üzerine gerçekleşti.

Her iki mitingde de kalabalığın heterojen olduğu doğru sayılır ve organizatörler arasında,
muhtemelen uzun vadede dengede tutulması çok kolay olmayan, birçok farklı gündem söz
konusu. Dün aynı sokaklarda, üstü örtülü ama kuşkusuz milliyetçi bir görüşe sahip olan
Yunan Makedonları’nın kültür derneklerini, Yeni Demokrasi’den (ana muhalefet partisi) ve
diğer sağcı siyasi partilerden milletvekillerini, aralarında tabii ki Neo-Nazi Altın Şafak
olan çeşitli faşist grupları ve militanları ve tüm bunlar kadar önemli olan Yunan Ortodoks
Kilisesi vardı. Tüm bu gruplar, geleneksel olarak derin devletle “eklektik ilişkileri”
olan Yunanistan sağının yelpazesini oluşturuyorlar. Yurtsever solun bir kısmının
mitinglere sözlü destek verdiği ve bunun milliyetçi sayılmaması gerektiğini iddia ettiği
vurgulanmalıdır. Ancak, bildiğimiz kadarıyla hiçbir sol grup, mekanizmalarını harekete
geçirmedi ve mitingin organizasyonunda yer almadı.

Dolayısıyla mitingin siyasi rengi konusunda herhangi bir soru işareti yok: bu açıkça
milliyetçi ve çoğu durumda komşu ülkeye agresif bir söylem dağıtan sağcı bir hareket.
Miting, FYROM’un, modern ulus-devlet sisteminin temeli olan, kendi kaderini tayin hakkına
etkili bir biçimde karşı çıkıyordu. Kuşkusuz, Makedonya’nın onlarca yıldır diğer
devletlerin çoğunluğu tarafından kullanıldığı göz önüne alındığında bütün bu hikaye biraz
gülünç olsa da Yunanistan’daki milliyetçi söylemin görünüşte merak uyandırıcı
kalıcılığının psikolojik ve politik yönleri üzerinde derinlemesine tartışmak için çok daha
fazla yere ihtiyaç olacaktı. Tutarsızlık kesinlikle hiç kimsenin rolünü yerine getirmesine
engel değildir.

Atina sokaklarında, mitingin koruması altında hareket eden faşist grupların varlığı,
anarşist hareketin alarm durumuna geçmesine neden oldu ve antifaşist reflekslerini
gösterme fırsatı oluşturdu. Selanik topraklarında faşistler “Libertatia” işgal evine
saldırıp onu yakıp yıktıkları için endişelerin sağlam bir zemini vardı. Atina şehri
çevresindeki ve elbette karşıt hareketin “kalbi” olan Exarcheia’daki işgal evlerini ve
sosyal merkezleri korumak için gerekli önlemler alınmalıydı. Mültecilere ev sahipliği
yapan işgal evlerinin korunması da ayrıca çok önemliydi.

Çalışmaları koordine etmek ve etkin bir tepki vermek için toplantılar yapıldı. İki esas
hedef belirlendi: şehrin tamamındaki işgal evlerinin ve sosyal merkezlerin korunmasının
daha koordine hale getirilmesinin yanı sıra, Atina merkezinde karşıt bir gösteri
örgütleyerek milliyetçilere merkezi politik bir tepki verilmesi. Temel fikir, sokakların
faşist haydutların merhametine bırakılmamasıydı.

Pazar günü saat 4’ten itibaren bir karşı kampanya başlatıldı. Şehrin her yerinden anarşist
ve antifa siyasi gruplar, Atina sokaklarında milliyetçilik karşıtlığı, antimilitarizm ve
enternasyonalizm ile ilgili metinler dağıtmaya başladılar. Cumartesi gecesi, miting
öncesinde, antifa devriyeler Atina’nın birçok mahallesinde konumlandı. 3/2/2018’de
gerçekleşen ve Nazilerin yerel liderlerinden bazılarının dövülüp bırakıldığı, Pire’deki
Golden şafak ofislerine yönelik saldırı dikkat çekicidir. Dahası, Exarchia ve
Monastiraki’de isyan polisi ile çatışmalar yaşandı ve bir yoldaş polisler tarafından
gerçekten kötü bir şekilde dövüldü ve gözaltına alındı.

Miting süresince, Propylea’da (milliyetçi mitingin gerçekleştiği Syntagma’ya yakın bir
meydanda) gerçekleştirilen karşı gösteride anarşist ve radikal soldan oluşan 2000
civarında yoldaş toplandı. İsyan polisi, antifa eylemi ile faşistler arasında durduğu
sürece işler sakindi. Alandaki 4 saatin sonunda eylem Exarchya’da devam etti. Sonrasında
mahallenin çevresindeki bir sürü faşist kovalandı. Faşistler denemelerine rağmen
Selanik’te yaptıklarını tekrar etmeyi başaramadılar. Milliyetçi miting tümüyle sona
erdikten sonra, milliyetçilerin toplandığı yere yakın bir yerde bulunan, işgal edilmiş bir
tiyatro olan Empresor’a yönelik organize bir saldırı gerçekleşti. Bununla birlikte, işgal
edilen binada gerekli önlemler alınmıştı ve antifaşist savunma faşistleri püskürtmeyi
başardı. İkinci bir saldırı söylentileri vardı, ancak olay gerçekleşmeden polis (beklenen
şekilde) geldi.

Verili koşullar altında, düşüncemiz her şeyin iyi gittiği yönündedir. Yunanistan’daki
hareket, refleks gösterdi ve faşistlerin mitingi kendileri için bir festival günü haline
getirmelerine izin vermedi. Mesaj açık: her zaman karşılarında olacağız. Şunu
belirtmeliyiz ki; milliyetçi gündem etrafındaki şekillenen bir kitlesel hareket bizi
tetikte tutmalı ve eksiklik ve sınırlarımız üzerine düşünmemizi sağlamalı. Milliyetçilik
tüm dünyada yükseliyor ve bu, yalnızca konunun semptomları ile değil fenomenin kendisi ile
ilgilenen örgütlü bir tepkiyi gerektiriyor. Kesin olan şu ki:

Hiçbir ulus bizi birleştirmez / Hiçbir isim bizi ayırmaz

Atina’dan yoldaşlar

Çeviri: Yeryüzü Postası

Antinasyonalist Anarsist Haukur Hilmarsson Afrin’de turk ordusuna karsi savasirken öldü.

Posted in Direnis, Duyurular with tags on 26/03/2018 by Karakök

Rojava Devrimini savunmak ve isgalci turk devletine karsi Afrin’de savasan Anarsist Haukur Hilmarsson topraga verildi. Annesi kendi wep sayfasindan haberi ulastirdi. Antinasyonal Anarsist  Haukur Hilmarsson’un olumunu Atinadaki yoldaslari tarafindan Anarsist haber sayfasinda yayinladilar.

Annesinin sayfasi: http://www.norn.is/page/2/

 

Anarsist yoldaslarin sayfasi https://barrikade.info/Carry-the-spark-inside-your-heart-Fight-for-Efrin-954

 

Fréttatilkynning frá aðstandendum Hauks Hilmarssonar

Posted in Deutschsprachige Artikel, Direnis, English, Espanol, Français with tags , on 26/03/2018 by Karakök

 

Eins og fram hefur komið í fréttum er talið að Haukur Hilmarsson hafi fallið í skot- og sprengjuárás Tyrkja á sjálfstjórnarsvæði Kúrda í Sýrlandi í febrúar. Talsmenn andspyrnuhreyfingarinnar sem Haukur vann með hafa staðfest fall hans en við höfum ekki fengið dánarvottorð og þeir geta ekki bent á neitt lík. Það er ekki líklegt en þó hugsanlegt að Haukur hafi lifað af og sé í höndum Tyrkja. Sú staðreynd að leitað var að Hauki á sjúkrahúsum bendir til þess að einhverjar efasemdir hljóti að hafa verið uppi um andlát hans, einhver taldi sig sjá hann falla en enginn hefur séð lík. Á meðan sú staða er uppi er málið rannsakað sem mannshvarf af hálfu lögreglu á Íslandi.

Aðstandendur Hauks hafa sjálfir grafið upp þær upplýsingar um málið sem hafa fengist staðfestar og sett sig í samband við þær kúrdísku og grísku hreyfingar sem Haukur tengdist. Það er hins vegar ekki heppilegt að fjölskyldan annist samskipti við Natóríkið Tyrkland. Við báðum þess vegna Borgaraþjónustu Utanríkisráðuneytisins og lögregluna um það á fundi okkar þann 8. mars að hafa samband við yfirvöld í Tyrklandi og fá staðfest að þau séu með líkið og reyna að fá það sent heim.

Móðir Hauks ræddi við Borgaraþjónustu Utanríkisráðuneytisins fyrir hádegi í gær, þann 12. mars. Ráðuneytið var þá búið að hafa samband við ýmis sendiráð og ræðismenn um víða veröld en hafði engar tilraunir gert til að ná beinu sambandi við ráðuneyti í Tyrklandi, hernaðaryfirvöld eða lögreglu. Svo virðist sem ráðuneytið sé að bíða eftir því að ræðismenn hingað og þangað rannsaki málið eftir sínum eigin leiðum. Engin svör hafa fengist með því móti.

Það fékk mjög á fjölskyldu og vini Hauks, að sjá stjórnvöld fara með leitina að líki hans eins og um venjulegan óskilamun væri að ræða, sérstaklega í ljósi þess að þá höfðu komið fram sögur sem gáfu vonarglætu um að Haukur kynni að vera á lífi. Þær upplýsingar reyndust rangar en það gátu starfsmenn Utanríkisráðuneytisins ekki vitað. Móðir Hauks reyndi að ná tali af Utanríkisráðherra rétt fyrir hádegi en hann svaraði ekki síma. Hún sendi honum tölvupóst tæpum þrem tímum síðar þar sem hún krafðist þess að hann beitti sér í málinu og hefði samband við sig. Utanríkisráðherra taldi sig hafa mikilvægari hnöppum að hneppa en að svara henni.

Fjölskylda Hauks átti annan fund með ráðuneytinu og lögreglu kl. 16 í gær. Stjórnvöld höfðu þá haft fjóra daga til þess að spyrja Tyrki hvort þeir séu með líkið eða geti gefið aðrar upplýsingar um afdrif Hauks en ekki gert neina alvöru tilraun til þess. Á fundinum kom fram að fyrirspurn til Sendiráðs Tyrklands í Osló, um afdrif Hauks, hefðu ekki fylgt neinar myndir eða lýsingar á líkamseinkennum sem gætu gagnast við að bera kennsl á líkið. Enn fremur að ekki væru uppi áform um að hafa beint samband við Tyrki eða Nató og að ráðuneytið gæti ekki gefið nein loforð um að útvega aðstandendum símanúmer og netföng ráðamanna í Tyrklandi svo þeir geti lokið rannsókn þessa máls sjálfir. Utanríkisráðherra neitaði að mæta á fundinn en fékkst til þess, eftir þaulsetu aðstandenda í húsakynnum ráðuneytisins og hótanir um fjölmiðlafár, að hitta okkur daginn eftir. Hann ætlaði þó að setja það skilyrði að einungis tveir aðstandendur mættu á fundinn en þeim afarkosti var vitanlega hafnað. Við eigum því fund með ráðherra kl. 15 í dag.

Við viljum þakka starfsfólki Utanríkisráðuneytis og lögreglu fyrir hlýhug og vinsemd sem þau hafa sýnt okkur. Við efumst ekki um samúð þeirra og vilja til að leysa málið en getuleysið er æpandi og ekki að sjá að neinn beri ábyrgð á upplýsingaöflun um málið.

Markmið fundarins í dag er það er að gera Utanríkisráðherra grein fyrir því að þegar ríki sem er í hernaðarsamstarfi við Ísland drepur íslenskan ríkisborgara, þá geti Utanríkisráðherra ekki hegðað sér eins og hernaðaryfirvöld þess ríkis hafi skotið flækingshund. Við krefjumst þess að Utanríkisráðherra sjái tafarlaust til þess að haft verði beint samband við yfirvöld í Tyrklandi og Nató og upplýsinga aflað um það hvort Haukur er lífs eða liðinn. Enn fremur að ef Tyrkir eru með líkamsleifar Hauks, sjái Utanríkisráðherra til þess að þær verði sendar til Íslands.

Fjölskylda og aðstandendur Hauks Hilmarssonar

 

Carry the spark inside your heart! Fight for Efrin!

Posted in Deutschsprachige Artikel, Direnis, English, Espanol, Français with tags on 26/03/2018 by Karakök

I met Hakur Hilmarsson (Spark) in Athens, where we lived together in the same squat.

Unfortunately, I didn’t get the chance to learn about his experiences that he gained during the last months while he was fighting with the international freedom battalion as this story will never be told by himself in person.

The fact of Hakur Hilmarsson being murdered in Efrin during the attack of the turkish army is tied to his will to struggle for anarchist ideas, freedom and dignity, not just on a local level, but globally with international forces.

When I got to know him he had friends, comrades and lovers in Athens and all over the world. We went together to demonstrations, took part in assemblies, shared martial art skills, had long and intensive conversations and squatted houses to create (anarchist) spaces for people from different backgrounds. We lived in a self determined and self-organized way and did direct actions, attacking the capitalist and fascist forces trying to destroy and suppress us. We shared the desire to destroy all borders, nations and the state. Besides, Hakur Hilmarsson was not a simple anarchist personality. He wasn’t interested to stay in any (anarchist) bubble, but to connect with different minded people. I guess this is the reason why many people from different places love him. Because he was open to many different perspectives, he had to offer a lot on a practical, social and spiritual level and showed mutual respect to all.

Hakur Hilmarsson was a supporter of an idea that I would call “diversity of tactics”. He was into different kinds of intervention tactics: poems and music to led the fire in our hearts, articles and speeches to express the desire of freedom, climbing and breaking in to empty houses to squat and rebuild them, but arming himself with sticks and weapons to fight for revolutionary change. Hakur Hilmarsson was a well thaiboxer. We practiced together to develop our self defense skills and to enable us to fight back with physical violence where it was necessary. He was not just a revolutionary anarchist, he was a friendly, kind and lovely person too. And when he took part in an action or participated in a project his potential would be in there.

I liked him a lot because of his personality and his inspiring way of life. It was a lot of fun that we had during almost everything that we did together. I remember him as a social and open minded person with the ability to make commitments when they made sense to him. However Hakur Hilmarsson would never loose his individual and refreshing style. Maybe the explanation by a friend that we had in common is adequate to explain the complexity of his peaceful, but militant attitude: “a pacifist until the first hit”. I find it important to mention that he was not showing off, but he was conscious about the value of his experiences. All of this so called contradictions made him in my eyes amazingly beautiful.

The hierarchies inside of our anarchist structures were questioned and criticized by him on a regular base. So I guess he wouldn’t mind for me to mention the following. Sometimes he was a tiny bit annoying and I respect that because it is totally human. Sometimes, he behaved in a way that is quiet typical for masculinity, especially that kind that is deeply entrenched inside of our anarchist struggles. The reason why I mention this is because I don’t want to draw a picture of a hero or show just one side of a person.

We should never forget the powerful and lovely actions that he took. All of those who met him will understand the loss that his death means. Nevertheless I have to say that I don’t recognize him as a hero. But without any doubt we can say that Hakur Hilmarsson lived an intensive live and that he impressed many people so many times.

I remember that we were disagreeing on the question of our anarchist positions related to (corporate) media and his opinion that we should use the media strategically, which I didn’t agree to. I never saw the media as a legitimate tool to fight the battle against capitalism and the state because they are an integral part of the problem and therefor an enemy. However, it was fun to argue about those things with him. I think the understanding of our differences was important for our relation and did not change that I felt strongly connected to him on a political and on a personal level too.

Hakur Hilmarsson was not dogmatic at all. His positions were very political, but he was not limiting them to any ideology. Neither an anarchist nor any other ideology was recognizable when he was talking. It was obvious that he had a big interest in revolutionary struggles and their practical preparations. By being undogmatically anarchist he was a great influence for all of us. Hakur Hilmarsson was raising questions that were vital. He tried to figure out how to make our struggles strong and meaningful. Since the first day when I met Hakur Hilmarsson made a very respectful, thoughtful and honest impression to me. He could say his opinion without hesitation, he could explain his positions, he was interested in a lot of different topics and he had a clear mind. But sometimes we wear bored by political discussions or needed some rest, then we enjoyed being ironical, joked a lot and had a good time together. He was a great storyteller and soon it became clear that he had a lot of things to tell and I am thankful that he shared many fascinating and funny experiences with us.

Hakur Hilmarsson knew that he wasn’t fighting alone and he had comrades that were fighting alongside with him. From Iceland, through Greece, to Rojava: He dedicated his live to the revolutionary struggle and so we do. The revolution is fought by us on a daily base because we are anarchists who refuse to wait for a better moment in the future. Not because we are heroes and heroines, but because there isn’t any better moment than now. We carry Hakur Hilmarsson and his actions in our hearts, in our minds and in the fire that we spread. Until the death of capitalism and the destruction of the state! Therefor what we need is a revolution, our individual and a collective revolution. We don’t need heroes. We simply need to recognize our own responsibility today. Unfortunately these heroic figures can’t make me feel better, at least not as long as i stay peaceful and don’t break with the pacified society. With other words: This heroism is ridiculous. It’s a construction made by passive observers. It is a meaningless construction created to protect the comfortable positions of the political left. We have to recognize the enemy in front of us, to take conscious decisions and to fight back – in our daily life, in our relationships, in our assemblies and in our struggles. The revolution is either fought by armed, decentralized and ordinary people or it has to fail. Either we all become heroines or none of us.

How can we hope for a better tomorrow when we don’t fight for a better today now? How can we talk about peace if war is the language that our enemy speaks? Some of us risk their live to fight for a better tomorrow, but we all should take a step forward today and take risk. The armed struggle needs YOU!

A war against all authorities is needed if we really want to liberate ourselves and fight for the total destruction of the capitalist society and the domination by the state. So if we want freedom and self determination, anarchy and autonomy, a world without borders and without domination – We should become a SPARK!
“[…] AND FIGHT DEPORTATION!”

Hugs and kisses to those who carry the spark inside their hearts!

Solidarity to the revolutionary people in Rojava!

Revenge for Efrin! Revenge for Hakur Hilmarsson!


Übersetzung der barrikade.info-Moderation:

Ich traff Hakur Hilmarsson (Spark Funke) in Athen in einem Squat in dem wir gemeinsam lebten. Leider hatte ich nie die Gelegenheit, von seinen Erfahrungen zu lernen, welche er in den letzten Monaten im Kampf bei dem internationalen Freiheitsbataillon gemacht hatte, da diese Geschichte nie von ihm persönlich erzählt werden wird.

Die Tatsache, dass Hakur Hilmarsson während dem Angriff der türkischen Armee in Afrin ermordet wurde, ist damit verbunden, dass er nicht nur auf lokaler, sondern auch weltweit mit internationalen Kräften für anarchistische Ideen, Freiheit und Würde kämpfen wollte.

Als ich ihn kennen lernte, hatte er Freund*innen, Kamerad*innen und Liebhaber*innen in Athen und auf der ganzen Welt. Wir gingen zusammen auf Demonstrationen, nahmen an Versammlungen teil, tauschten uns über Kampfkunst aus, führten lange und intensive Gespräche und besetzten Häuser, um (anarchistische) Räume für Menschen unterschiedlicher Hintergründe zu schaffen. Wir lebten selbstbestimmt und selbstorganisiert und führten direkte Aktionen durch, wir griffen die kapitalistischen und faschistischen Kräfte an, die versuchten uns zu zerstören und zu unterdrücken. Wir teilten den Wunsch, alle Grenzen, Nationen und Staaten zu zerstören.
Hakur Hilmarsson war keine simple anarchistische Persönlichkeit. Er war nicht daran interessiert, in einer (anarchistischen) Blase zu verweilen, sondern sich mit verschiedenen Menschen auszutauschen. Ich schätze, das ist der Grund, warum ihn so viele Leute von verschiedensten Orten lieben. Dadurch, dass er für viele verschiedene Perspektiven offen war, hatte er auf praktischer, sozialer und spiritueller Ebene viel zu bieten und zeigte gegenseitigen Respekt.

Hakur Hilmarsson war ein Befürworter einer Idee, die ich “Vielfalt der Taktiken” nennen würde. Er interessierte sich für verschiedene Arten von Interventionstaktiken: Gedichte und Musik, um das Feuer in unseren Herzen zu entfachen, Artikel und Reden, um den Wunsch nach Freiheit auszudrücken, Klettern und Einbruch in leere Häuser, um sie zu besetzen und wieder aufzubauen, aber er rüstete sich auch mit Stöcken und Waffen, um für revolutionäre Veränderungen zu kämpfen.
Hakur Hilmarsson war ein guter Thaiboxer. Wir übten gemeinsam, um unsere Selbstverteidigungsfähigkeiten zu entwickeln und uns in die Lage zu versetzen, wenn nötig mit körperlicher Gewalt zurückzuschlagen.
Er war nicht nur ein revolutionärer Anarchist, er war auch ein freundlicher, netter und liebenswerter Mensch. Und wenn er an einer Aktion oder an einem Projekt teilnahm, steckte sein Potential da drin.

Ich mochte ihn sehr wegen seiner Persönlichkeit und seiner inspirierenden Lebensweise. Bei fast allem was wir gemeinsam machten, hatten wir eine Menge Spass. Ich erinnere mich an ihn als einen sozialen und aufgeschlossenen Menschen mit der Fähigkeit, Verpflichtungen einzugehen, wenn sie für ihn Sinn machten. Aber nie würde Hakur Hilmarsson seinen individuellen und erfrischenden Stil verlieren. Vielleicht ist die Erklärung eines/einer gemeinsamen Freundes/Freundin treffend, um die Komplexität seiner friedlichen, aber militanten Haltung zu erklären: “ein Pazifist bis zum ersten Schlag”. Ich finde es wichtig zu erwähnen, dass er nicht angeben wollte, aber sich des Wertes seiner Erfahrungen bewusst war. All diese so genannten Widersprüche machten ihn in meinen Augen verblüffend schön.

Die Hierarchien innerhalb unserer anarchistischen Strukturen wurden von ihm regelmäßig hinterfragt und kritisiert. Also würde es ihm wohl nichts ausmachen, wenn ich folgendes erwähne. Manchmal war er ein kleines bisschen nervig und ich respektiere das, weil das total menschlich ist. Manchmal hat er sich typisch männlich verhalten, besonders in der Art, die tief in unseren anarchistischen Kämpfen verwurzelt ist. Der Grund, warum ich das erwähne, ist, dass ich kein Bild eines Helden zeichnen oder nur eine Seite einer Person zeigen möchte.

Wir sollten niemals die kraftvollen und schönen Taten vergessen, die er vollbracht hat. Alle, die ihm begegnet sind, werden den Verlust verstehen, den sein Tod bedeutet. Trotzdem muss ich sagen, dass ich ihn nicht als Helden erkenne. Aber ohne Zweifel können wir sagen, dass Hakur Hilmarsson ein intensives Leben führte und viele Menschen immer wieder beeindruckt hat.

Ich erinnere mich, dass wir uns in der Frage unserer anarchistischen Positionen in Bezug auf (kommerzielle)Medien nicht einig waren. Seine Meinung war, dass wir die Medien strategisch nutzen sollten, wessen ich widersprach. Ich habe die Medien nie als ein legitimes Mittel gesehen, um den Kampf gegen den Kapitalismus und den Staat zu führen, weil sie ein integraler Bestandteil des Problems und damit ein Feind sind. Wie auch immer, es hatte Spaß gemacht, mit ihm über diese Dinge zu streiten. Ich denke, das Verständnis unserer Unterschiede war wichtig für unsere Beziehung und änderte nichts daran, dass ich mich auf politischer, sowie persönlicher Ebene stark mit ihm verbunden fühlte.

Hakur Hilmarsson war überhaupt nicht dogmatisch. Seine Positionen waren sehr politisch, aber er beschränkte sie nicht auf irgendeine Ideologie. Weder eine anarchistische, noch andere Ideologien waren in ihm erkennbar, wenn er sprach. Es war offensichtlich, dass er ein großes Interesse an revolutionären Kämpfen und ihren praktischen Vorbereitungen hatte. Seine undogmatische anarchistische Art war ein großer Einfluss für uns alle. Hakur Hilmarsson warf wichtige Fragen auf. Er versuchte herauszufinden, wie wir unsere Kämpfe stark und sinnvoll gestalten können. Seit dem ersten Tag, als ich Hakur Hilmarsson kennenlernte, machte er einen sehr respektvollen, nachdenklichen und ehrlichen Eindruck auf mich. Er konnte seine Meinung ohne zu zögern sagen, er konnte seine Positionen erklären, er war an vielen verschiedenen Themen interessiert und hatte einen klaren Kopf. Aber manchmal hatte wir genug von politische Diskussionen oder wir brauchten etwas Ruhe, dann genossen wir es, ironisch zu sein, scherzten viel und hatten eine gute Zeit zusammen. Er war ein großartiger Geschichtenerzähler und bald wurde klar, dass er viel zu erzählen hatte und ich bin dankbar, dass er viele faszinierende und lustige Erfahrungen mit uns geteilt hat.

Hakur Hilmarsson wusste, dass er nicht alleine kämpfte und er hatte Kamerad*innen, die mit ihm kämpften. Von Island über Griechenland bis nach Rojava: Er hat sein Leben dem revolutionären Kampf gewidmet, so wie auch wir es tun. Wir kämpfen tagtäglich für die Revolution, da wir als Anarchist*innen nicht auf einen besseren Moment in der Zukunft warten wollen. Nicht weil wir Helden und Heldinnen sind, sondern weil es keinen besseren Moment gibt als jetzt. Wir tragen Hakur Hilmarsson und seine Taten in unseren Herzen, in unserem Geist und in dem Feuer, das wir verbreiten. Bis zum Tod des Kapitalismus und der Zerstörung der Staaten! Was wir dafür brauchen ist eine Revolution, unsere individuelle und kollektive Revolution. Wir brauchen keine Held*innen. Wir müssen einfach unsere eigene Verantwortung erkennen. Leider können mich diese Held*innenfiguren nicht besser fühlen lassen, zumindest nicht, solange ich friedlich bleibe und nicht mit der befriedeten Gesellschaft breche. Mit anderen Worten: Dieser Held*innentum ist lächerlich. Es ist eine Konstruktion von passiven Beobachter*innen. Es ist eine bedeutungslose Konstruktion, die geschaffen wurde, um die bequemen Positionen der politischen Linken zu bewahren. Wir müssen den Feind vor uns erkennen, bewusste Entscheidungen treffen und zurückschlagen – in unserem alltäglichen Leben, in unseren Beziehungen, in unseren Versammlungen und in unseren Kämpfen. Die Revolution wird entweder von bewaffneten, dezentralen und “einfachen” Menschen erkämpft oder sie wird scheitern. Entweder werden wir alle Held*innen oder keine*r von uns.

Wie können wir auf ein besseres Morgen hoffen, wenn wir nicht für ein besseres Heute kämpfen? Wie können wir über Frieden reden, wenn Krieg die Sprache unserer Feinde ist? Einige von uns riskieren ihr Leben, um für eine bessere Zukunft zu kämpfen, aber wir alle sollten heute einen Schritt nach vorn machen und Risiken eingehen. Der bewaffnete Kampf braucht EUCH!

Wenn wir uns wirklich befreien wollen und für die Zerstörung der kapitalistischen Gesellschaft und der Herrschaft der Staaten kämpfen wollen, ist ein Krieg gegen alle Autoritäten notwendig. Wenn wir also Freiheit und Selbstbestimmung, Anarchie und Autonomie, eine Welt ohne Grenzen und ohne Herrschaft wollen – sollten wir alle ein FUNKE werden!

“[….] UND BEKÄMPFEN WIR DIE DEPORTATIONEN!”

Umarmungen und Küsse für diejenigen, die den Funken in ihren Herzen tragen!

Solidarität mit den revolutionären Menschen in Rojava!

Rache für Efrin! Rache für Hakur Hilmarsson!

https://barrikade.info/Carry-the-spark-inside-your-heart-Fight-for-Efrin-954